Bir ömrü, suskun bir yük gibi taşıdım omuzlarımda.
Geceler zifiri, yollar zemheri;
ben ise içime çöken gölgelerle
uzun uzun yüzleştim.
Kim geldiyse yaralarımı deşti,
kim gittiyse içimde derin bir boşluk bıraktı.
Her boşluk, başka bir eksilişime
sessizce mühürlenen bir hatıraydı.
Sonra sen…
Tozlu yılların arasından,
hiç beklemediğim bir anda
sakin bir ışık gibi çıktın karşıma.
Hiç konuşmadan bile iyileştirdin beni;
sanki varlığın, içimde yıllardır susan
tüm umutların yeniden uyanışıydı.
Gelişin öyle sakindi ki,
gece karanlığını toplayıp geri çekildi.
O an içimden bir ses fısıldadı:
Keşke daha önce çıksaydın karşıma.
Kalbim, yılların pası altında
kilitlenmiş bir sarnıç gibi ağırdı;
Savrulmazdı her rüzgarda karanlığa.
Aynı acıya dönen düşünceler
ömrümü kemiklerine kadar aşındırmazdı.
Gidenlerin bıraktığı derin izler
bu kadar sarsıcı durmazdı içimde.
Ama sen geldin…
Ve zamanın bükülmüş düğümleri
birer birer çözüldü ellerinde.
Yıllarca yolunu kaybetmiş bir iç ses gibi
ben bile kendimi yeniden duydum.
Adımlarım artık karanlığın içinden geçen
yorgun bir çizgi değil;
seninle tamamlanan bir ömrün
dengeli, huzurlu yürüyüşü oldular.
Keşke daha önce dokunsaydın yorgun yıllarıma;
belki hiçbir geceyi acıya teslim etmezdim.
Keşke daha önce girseydin kalbimin eşiğinden;
belki mutluluk her defasında
bana geç kalmazdı.
Ama şimdi biliyorum ki sen,
hayatın gecikmiş bir lütfu değil yalnızca;
eksik kaldığım bütün yılların
en sessiz telafisisin.
Geçmiş benden ne aldıysa,
sen geri verdin birer birer.
Ve ben sana bakarken anlıyorum:
Hiçbir kaybın bıraktığı boşluk,
gerçek bir gelişin ağırlığını
hiçbir zaman yenemezmiş.
Sen bunu öğrettin bana.
Kayıt Tarihi : 22.11.2025 05:49:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!