Şafak, bir kedinin sırtında taşıdığı ıslak tüyler gibi  titreyerek düşer cama 
Gün, henüz dilini yutmamışken,
Bulutların karnında biriken hikâyeler
Sokak lambalarının son nefesine karışır.
Bir çocuk, bisikletinin tekerleğine takılan
Vişne çekirdeklerini toplarken bulur  **kayıp** kelimesini 
Paslanmış bir anahtarla kilidi olmayan bir kapıyı zorlar gibi.
Kadın, balkonunda asılı çarşafların gölgesinde  saçlarını tarar 
Her tel, yer çekimine inat  bir şiirin mısrası gibi kıvrılır havada.
“Rüzgâr,” diye fısıldar, 
“Sözcüklerimi alıp  denize fırlatıyor 
Belki bir balık yutar
Ve kıyıya vurduğunda, 
Kum tanelerine  dönüşmüş sesimi bulursun
Ama kulaklar, dalgaların ezberinde
Sadece **susku**nun şarkısını dinler.
Bir kitap, rafın en kuytu köşesinde
Kendi cildinden sızan mürekkebi yalar . 
Kahramanı, yarı yolda unutulmuş bir yolcunun
Ayakkabı bağcıklarını çözmeye çalışır.
Adam, metro istasyonunda
Duvar saatinin sarkık yüzüne bakarken  anlar
Zaman**, rayların üstünde ezilen bir yaprak kadar kırılgandır.
Elindeki gazete, düşen her harfte bir yangının izini taşır. 
Gece, kentin omzuna attığı pelerini silkelerken düşürür yıldızları
Biri kadının kahve fincanında erir,
Biri çocuğun ceplerinde.
Bir köpek, çöp konteynırının dibinde sevgiyi koklar
Kemirilmiş bir kemik,  üzerinde diş izleriyle…
Ve gece,
Tavan arasına sıkışmış
Yitik bir zaman tomurcuklanmamış bir filiz,
Karanlıkta  kendi köklerini yiyor…
Kayıt Tarihi : 19.2.2025 14:46:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!