Bak şu feleğin acayip işine,
Pınar taşı anlatır tüm derdini.
Tuzluk takılıp bir sırrın peşine,
Gül saksıda ağlatır hep kendini.
*
Kelebek kargaya kızıp bağırır,
Çekiç, masa üstünde homurdanır,
Ahşap beşik, ninnileri çağırır,
Yastık, uykusuzdan hızla kaçıyor.
*
Bıldırcın yemin etti artık sekmez,
Çaydanlık suyu ısıtmaktan pekmez,
Süpürge tozları kenara çekmez,
Sandalye oturmuş gazel okuyor.
*
Deniz, gökyüzüne demez mi canım,
Ondan istermiş bir damla al kanım.
Bahar gelince görse de can hanım,
Şemsiye kışlık elbise biçiyor.
*
Masa lambaları açmış sohbeti,
Ayşe teyze şaşıp, bozmuş diyeti.
Haberler basmış manşete niyeti;
Küp şeker keyiften çayda eriyor.
*
Güneş yeryüzüne sorar mı acep,
Yüksek dağlar, yerindeler mi Recep?
Belki bir bilmecedir, belki sebep...
Şair durmadan kelime seçiyor.
*
Duvar saatleri vakti kovalar,
Yelkovan da akrebi tutup havlar,
Kırık pencere perdeleri sallar;
Sarmaşık güneşe öykü açıyor.
*
Kumbaracı sormuş, nereye gitti,
O parlak para sesleri hep bitti,
Karton kutu içinden resim yitti;
Fırça resimlere keder saçıyor.
*
Rüzgâr, otobüse yetişmez sanki,
Camdan bakan kişi, düş görür belki...
Anlamsız mı gelir benim işim ki,
Bu deli divane harfi seçiyor.
*
Neşter ameliyatta söylemiş söz,
Herkesin hayatı bir avuç köz.
Kâğıt, kaleme bakıp çıkarmış göz;
Perde ise, karanlıktan bakıyor.
Kayıt Tarihi : 26.9.2025 11:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!