Bazen hayat,
soğumuş bir çay gibi oluyor ,
tadı yerinde ama
içmek için geç kalınmış.
Ama olsun,
ben hâlâ ince belli bardaklara inanıyorum.
Kambur
Ona kambur duruyorsun diyorlar
Bilmiyorlar ki acılarını saklıyor O...
O çocuğu gördünüz mü?
Hani şu marketin yanındaki duvarın dibinde sarkanı…
Kolları incecik,
Gözleri cam gibi bakıyor ama
Hiçbir şeyi görmüyor…
Lal oldu dilim
Sözler sustu
Kalem durdu
Kağıt bembeyaz
Bir sayfa olarak kaldi
Oysa gozler konusuyordu
Miray zamanıydı ufka bakıp dalışlarım
Gözümden süzülen inci inci gözyaşlarım
Ve bir iç çekiş gibi sessiz feryatlarım
Ne duyan oldu ama sen hiç duymadın
Şimdi karardı geceler ve dahi gündüzler
Fer kalmadı bakışımda kimbilir ne "giz"ler
gece
tam o mürekkep nehrinde kaybolduğum an
sükût
şiirin satır aralarına düştü
bir kelime kadar ağır
bir virgül kadar kırık
Penceremin kenarında otururken
Görebildiğim kadardan ibaret artık dünyam
Umuda hasret dolu hayallerle
Ve hayallere vuslata bilmem kaç kala
Cılız bir ses dökülür dilimden
Gül daha güzel parlar mı güneşin ışığında
Zamansız zamana küsmüşüm ben
Ne çok şeyler almış götürmüş benliğimden
Bana kalan sessiz çığlıklar olmuş
Mirayın zamanında yakamoz hapsolmuş
Yol mu akan ayaklarımın altından
Yoksa ben miyim sürüklenen
Gülüyordun, herkes seni öyle bildi
Ama ben sesindeki titremeyi duymuştum
Gözlerinin içinde bir yer vardı
Kimsenin ulaşamadığı,
Kimsenin sormadığı bir yer
Türkü söylüyordu sevdice
Dilinden dökülen nağmeler inliyordu
Dağ eteklerinde
O söyledikçe raksediyordu çimenler
O söyledikçe başka uçuyordu kelebekler
Türkü söylüyordu sevidice
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!