Bu hikâyede yer verilir,
Hadreveyh adlı bir şeyhe.
Dağıtmak için fakirlere,
Borç alarak, borçlanırdı zenginlere.
Her yerden ona türlü hediyeler yağardı.
Topu taca atıyorsa.
Lafa başka laf katıyorsa.
Boş ver. Anlamazdan gelecek nasılsa.
Anlatmaya çalışsan da, üstüne basa basa.
Topu taca atıyorsa daima,
Bir gün biri Peygamberimizin adıyla alay etmiş.
O an çarpılmış, ağzı eğrilmiş.
Gelip de demiş Peygamberimize,Ya Muhammet.
Azrail bir adama,
Öyle bir baktı ki,
O an duracak gibi oldu.
Adamın kalbi.
Yüzü sapsarı koştu Süleyman’a,
Mesnevide bir fare,
Delmiş bir ambarı,
Yiyormuş buğdayları habire.
Buğday doldurup dururlarmış ama ne çare.
Ambarı deldiği yerden,
Bir nahivci gemiye binmiş gidiyordu.
Gemiciye bir soru sordu.
“Sahip misin nahiv* bilgisine”
Gemici de sordu nahivciye,
“Bilmem ki, nahiv de ne? ”
Dedi ki nahivci gemiciye,
Ankebud, tarantula, dişi örümcek.
Önce biraz keyif verecek,
Sonra zehir zerkedecek.
Ankebud, erkeğiyle çiftleştikten sonra,
Onu öldüren dişi örümcek.
Değilim ama olsam bile dünyada en bilgiç.
Hak gözüne girilemezmiş,
Olamadıktan sonra bir hiç.
“ Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa,
Deniz de arkasından yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa,
Allah’ın kelimeleri tükenmez.Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.”*
Dem bu dem, dem bu dem.
Girmek istiyorsun madem.
Gir Cennet’ ime Adem.
Dolaşırken diyar diyar bir sufi*,
Oldu bir tekke*1nin misafiri.
Sufi o tekkeye ulaşınca,
Bağladı eşeğini ahıra.
Sufi handa derin bir murakabe*2ye daldı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!