Eslemiye Şiiri - Rıza Çavuş

Rıza Çavuş
55

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Eslemiye


Kız çocuğu erkenden cennete gidenlere…

-I-
Ağlarsa
Ağlarsan
Ağlarsanız kabahatim yok
Satır satır
Dokurken ben de ağladım
Harflerin arasına
Düştü isyansız kalp titreğim
Gözyaşım
Vahiyden tevarüs

Kimse bekleyemez
Yırtılmayan kozadan kelebek çıkmasını
Ağlamadan göze değmez heceler
Yanağına düşmeden ıslaklığı tutabilen
Satırların arkasındaki ahengi göremez

-II-

Her şeyin vakti var

Yaz artık çığlığın
Kulaklarımda dinmez uğultu
Verilmesi zor bir sela gibi
Sana meçhul bana malum
Kuzumu
Nakşet ne olur
Ceyhan’ın saydamlığına
Tatlı kızımı
Beni
Peri bekliyor sanma
Daha meçhule daha girifte
Bu duraksamak
Zihnimde kalbimde
Bir hatıra kalmayıncaya kadar

Kuluçkadan sıcak çıksın diye fikir
Sensizliği, sessizliği
Bekledim
O küçük kıyametin
Sadece
İçimde sızısı kalsın istedim

Hemencecik yazsak
Kalbimiz patlayacak
Miirim
İşte yazıyorum mersiyemi
Söz şimdi şiirin

-III-

Baba
Gökkuşağı
Rengi silinmeden
Odama
Ne zaman gelecek
Yuvasından düşünce
Bir sülün civcivi
Ona kim yardım edecek
Böyle
Ferah soruları vardır masumiyetin
Sen soramazsın
Çoğu kez bir kız çocuğunun aklına gelir
Babasını burnunun ucundan öpmek
Toz, duman
Talan, ayaz
Düz, bayır
Maniler yaratır Çalap
Etrafını kollayamazsın
Üşürsün
Düşersin
Kimseden tutamazsın

Soğukluğun, yalnızlığın
Yakar evin efradını
An gelir bora olur
Mevsimin daim kardır bembeyaz
Ona yansır soğuk
Kurak iklimlidir artık odası
Sen üşüdün diye
O da titrer
Kız çocuğunun
Sana bağlı hisleri vardır
Senden önce, senin için
Kaç kez ağladığını
Bilemezsin

Ellerini dizlerine bağlayınca
Âşıklar gibi
Pencere kenarında
Tanıyorum dediğin
Kızının düşlerini
Göremezsin
Tutamazsın
Dua dua akan dileklerini

Sen yalnızsan
O da yalnızdır
Kollarını geriye atıp
Efsunlu kiliminde
Okyanus ferahlığını
Hissetmek ister
Peşinden ellerini duaya açıp
Çekiverip seni
İçine girdiğin
Burgaçtan
Çıkarmak ister

-IV-

Güneyde heybetli bir imar
Bu mühim değil
Asırların kılıçlarla iz bıraktığı şehir
Hakikatinde bu da hiç mühim değil
Okumak ne keyifli bu şehri
Kaç medeniyet kuruldu
Mehre, Hunu, Efsus
Hiç belli değil
Zaten ana mevzu bu da değil
Şimdi bir baba var bu sınırlar içinde
Onun için bu veçhile
Bu şehir
Hiç mühim değil

Asıl mesele
Üzerinde nefes alınan
Tüm beldeler gibi
Var olan
Natuvanı, garibi, yetimi, öksüzü, dulu
Dinmemiş
Ve dağlar yürüyünceye kadar
Lavlarla dolu
Dinmeyecek
Hüznü var bu şehrin
Yakutlar kıymetinde
Servet diye tutanı
Firdevs’e götürecek

-VI-

Cennete uçan kelebeğin babasına ne denir

Küçücük bir tabut
Şeffaf kozasına girdi ipek böceği
Sıcacık
Hemen önünde kıtaları birbirine bağlayan
Karaisalı Varda gibi asil
Ve heybetli bükülmüş boyun
Dededen babadan tam bir tazarru
El pençe divan
Saf durmuş bintül kelebeğin
Buyurun dercesine

Cenaze namazına
Yazılanlardan anlaşılan
Keyif ile şömine başında yazılmamış destan
Elinde olmadan çenen titriyorsa
Dişlerinin birbirine vurmasını
Durduramazsan
Öyle güçlüsün inan
Vahiy değil sana gelen elbet
Belki sofra-i maideden
Safi bir ilham

Rüyana girmeyen sevdanı muhasebe et
Uykunu bölmeyen ızdırap sana esin veremez
Ayaklarını yormayan mesafe unutulur
Mevla’yı istemez sıcacık döşek
Kalbinde olmayan
Yanında olsa da yabancıdır
Allah aşkına
Dünyada benim dediğin ne senin!
Remelin keyfi, ayaklara batan çakıl taşları
Dede
Hervelede lezzet biraz yoruluncadır
Öyleyse
Yakıcıdır dünyada beklediğin huld
Bekleme

Susuz kalanlar
Ciğerleri parçalananlardır
Ciğerleri parçalananlar
Cennete susayanlardır
Biraz çilesinden bahsetsen bir sufinin
Görürsün kızardığını
İris etrafındaki kılcallarının
Âşıkların kendilerinin de farkında olmadığı, duaları vardır

Kanatları yoktur sürüngenlerin
Okyanuslarda olur mavi büyükler

Ormanların kralı
Niçin su güzeli olmasın
Ece olmaya da namzettir
Tüm kelebekler
Karşılıklı tahtlara oturmaya
Kimler taliptir
Uçuşan çocuklar
Ve binekleri kelebekler
Muhafızları dedeler, babaanneler, halalar, teyzeler
Cennete uçan kelebeğin babasına ne denir

Nihayet
Ablistan’a bir el uzandı Cennetten
Dağları olmayan ağaçlar yetimdir
Ağaçları olmayan dağlarla çevrili
Hicaz’ın kaderi gibi bu şehir
Söyleyin
Cennete uçan kelebeğin babasına ne denir

Nasıl koruyor ceylanlar yavrusunu
O tenha tepelerde
Öyle zor ki himaye
Öğretiyor Kudret
Öğretiyor dağların, ağaçların
Çiçeklerin, kelebeklerin sahibi
Hiçbir şey elinde değil

Boş kalıyor
Bir yangında
Kül olmuş kanatların altı
Rahmetle ıslanıyor, ötede yavrular
Yavruyu yaratan
Himayenin de sahibi

Zorluyor zihni
Himayeyi yaratan
Zonkluyor iki kaş aran
Çıkan damardan belli
Ne istiyor
Günün ortasında
Çiçeğini düşürerek ellerinden
Ey Sahip
Ne istiyorsun
Mülkünü mü
Al buketini aldığın gibi
Son sevgiliden
Boynumuz bak ne kadar ince

Amir irade
Sen değilsin biliyorsun
Bir ses geliyor
Deprem gibi çığ gibi
Kıvılcım çıkıyor yere çarpan metalden

Banket yırtılıyor
Dikenlere takılan libas gibi ansızın
Sonra
Çiçekten kan damlıyor
Şıpıl şıpıl
Ekşi yüzlü dünyaya
Son fizar bu
Su güzelinden
Alıyor onu Mevla
Baki bir huzur
Baki bir filiz için

Biz hep onla olduğumuzu düşünürken
Sahip
Arasın bulsun, diyor beni
Yoldaki işaretlerden belli
Tutuluyor eller ideler
Titriyor, çifte yollar
Günün ortasına gömülüyor
Kocaman acziyet
Karanlığı delen ferişte
Ay gibi kaldırdığın yavruyu
Ellerinden alıyor
Meleklerle iniyor göklerden yazı
Göğe uruç ediyor bebekler

O gün
Sel geliyordu
Koca dağların su çanaklarından
Önüne matem, kasvet, elem katarak
Yağmur şiddetiyle iniyor
Damlası vurdukça yere
Topraklar sıçrıyordu musallaya
Bu sıçrayışta
Niyazlar akıyor gözlerimizden
Kiminin payına Müzil
Kiminin payına Hannan düşer
Yağmur sel olduğunda
Berr
Aslan gibi Şar Dağı’nın
İlk uçlarına değer

Ulu camilerin mihrap motiflerinden
Hüznün keskin nakışları akmakta
Kışın sertliğini eriten
Babaların tuzlu sıcak gözyaşlarına

Ömrünün meyvesi lika olsun istiyordun
Peygamber isteği gibi
O zaman
Akıtacaksın
Sulusepken gözyaşlarını
Bardaktan boşalırcasına
Akacak tüm günahların

Bu da sünnet, ellerinle çocuk defnetmek
Hadi yap yapabilir misin
Yaratan istemeyince
Bir minik kabrin içine gireceksin
Ellerinle minik tahtalar dikeceksin
Kümelenmiş toprakların başına
Aynı nebi gibi olacak her şey
İşte istediğin netice
İşte rü’yet
Bin ömürden şahane

Çok şeditti
Sana ve beytine mahsus bir imtihan
Koca bir iz bıraktı
Kamerin bağrından geçen
Ama geçti
Enes olmak yanında olmayı
İstemektir nebinin
Başını okşa
Eslem’in annesinin
Ufka bak sonra
Bak neler göreceksin
İsimlerimiz çok ağır bedeller ister
İnfitar perdeyi açana kadar
Yaşatacağız manayı
Takat ver ya Hak

-VII-

Yavrun varken düşün
Nazlı yavrusu alınan birine
Geri verileceği
Söylendiğinde
Veremeyeceği ne vardır
Yavrusu için

Mesela bir ömür
Ya da onun içinde
Daimi hamallık
Sürünmekle birlikte
Ah ne leziz servet
Kuru ekmek ne kadar leziz
Kızımla birlikte

Son doğan
Seni görünceye kadar bizi uyut
Rüyalarımıza gir

Enes olmak yanında olmayı
İstemektir nebinin
Başını okşa
Eslem’in annesinin
Ufka bak sonra
Bak neler göreceksin!

2020, Ekim geceleri

Rıza Çavuş
Kayıt Tarihi : 25.5.2023 12:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Rıza Çavuş