Duvarları parçalayan ağıtlar yükseliyordu cenaze evinden kimi kendine ağlıyordu kimi kendi kaybettiğine en yüksek feryad eden en çok üzülenmiydi, kapı ardını siper edip kendine rutubetli duvarlara gôz yaşını silenin acısı dahamı azdı diğerlerine gôre, ôlen herkesi birleştirdi aynı acıda, tıkadı kulaklarını çıt çıkarmadan girdi kayıp giden yaşamının koluna, akıp gitti unutulanlar kervanına.
Çerçiyim doldurdum arabamı barışla umutla yoksul kôylerden geçiyorum sırtımda yamalı aba, yalın ayak çocuklar koşturuyor peşimden acı kaysı çekirdeği avuçlarında, bazısı karşılığında kuş olmak için kanat istiyor süzülüp gitmek umutlarına kimisinin gôzü alçakta acı çemen istiyor doymak için bir parça ekmek arasına, azar azar topluyorum insanlık için lazım olan ne varsa barış vicdan merhamet dudak uçlarından gülüşlerini atıyorum arabamın kasasına.
Akşamdan suya yatırıyorum yumuşasın diye çetin acılarımı ham incirin içine saklıyorum tuzlu gôz yaşlarımı, kaybolmuşken kaderin ıssırgan dolu yollarında kokusunu bilmediğim iklimlerin koynuna atıyor beni, aynı anda kalbimin yirmi kemiği birden kırılıyor sancılar içinde aşk doğuruyorum gül yapraklarından kundaklara sarıyorum üşümesin diye, uykusuz gecelerimin sonunda sabah ezanlarıyla adını aşk diye üçkez kulağına fısıldıyorum.
Çevirebilseydim dünyanın çarkını geri takvim yapraklarını parçalar ateşe verirdim seninle yaşadığım onca seneyi, oturup düşler kurduğumuz bankları yakar kuruturdum baktığımız denizleri, geri dônmek mümkün olsa tanıştığımız o ana, sana saniyeler kala sôkerdim yeryüzündeki tüm saatlerin akrebini yel kovanını, dondururdum zamanı, mevsimlerden çıkarırdım o çok sevdiğimiz son baharı.
Çiğ damlasına dônüşmeden gecenin dibinden çektim aldım allahın belası kelimeleri, acı çeken kalplerden harf harf damıtılıyordu karanlığın dibi delik şişesine, topladım insanlardan uzak ovalara serpiştirdim, yaktım zararlı otları yakar gibi küllerini denizlerin merhametine savurdum, tutundum yarin yüreğine giden mutluluk gemisinin yelkenlerine arındım duruldum.
Çığ gibi düştün aklıma büyüyorsun içim titrerken ısıtıyorsun kalbimi cemre misali, söyle sevgili kaç mutluluk sonra tutarım ellerini kaç masal zamanı buluşturur bizi, hani olmazya birgün ama birgün iki çay bir masada karşımda sen saçlarına şiirler düşürmek gülüşüne kuşlar uçurmak isterim gözlerin düşer gözlerime, baş köşeye oturturum verdiğin huzuru çayımız biter tazeleriz sesini katık ederiz tatlı niyetine, kalbimden göç eden mutluluk kuşları tekrar geri dönerler avuç içlerinde.
Çok güzelsin be kadın vatan gibi uğruna can verilen, güzel gözlerin bayrak üç kere öpülüp yüksek yüreklere konulan, usta ressamların tuvalinden dökülmüş sanki ipek saçların, bir ülke düşün tüm dünyanın gözü onda zaptedilemeyen düşmeyen okadar muhteşem güzelliğin, ellerin buluta değse yağmur yadırır yanan yüreğime umutlarım yeşerir filizlenir dağ başlarım, kokun beşinci mevsime ait bu dünyadan olmayan, sözün sesin gülüşün binlerce yıl öncesinden değerli yazıt sırrı çözülemeyen, paha biçilemeyen.
Çok sevdiğim şarkılar vardı bir zamanlar notasına hüznüne kadar bildiğim, şimdi karşıma çıksada susturup dinleyemediğim.
Çok üzgünüm sana kôle olan kalbimi azad ettim senin için atmayacak bundan sonra, yanına gelen otobüs seferlerini iptal ettim düşemiyorum yollarına, ilk baharı yazı mevsimlerden çıkardım benliğimi ısıtan sevdanı soyundum yüreğimde keskin soğuk diz boyu kar senden sonra, soldurdum saksıda bana verdiğin manolyanı gülünü odam sen kokmayacak bundan sonra.
Ahmet kaya şerefiyle onuruyla yaşadı ve gitti ya gitmesine sebep olanlar p.ç gibi kalakaldı çôplüğün tam ortasında, seni unutmak mümkünmü iki gôzüm
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!