Alıp başımı bir yere giderek,
Dalıp derinlere düşünüyorum.
Geleceği çok karanlık görerek,
Doğan çocuklara üzülüyorum.
Bu dünya haline müteessirim,
Ne çok şey var, hayata dair anlatılacak! ..
Bir çok soru kafamda cevapsızmı kalacak! ?
Insan bu, taşıdığı kadar taşıyabilir,
Nereye kaçarsan kaç, başa gelen çekilir...
Her insanın içinde, kendince bir derdi var...
Yedi milyar insanda, yedi milyar alem var! ..
Sıra dağları, enginleri geçtim,
Çölleri aşarak yolları deştim,
Bozkırlara, ovalara vararak,
Bir tepenin yamacında durdum...
Yüksek bir taşın üstüne oturdum,
Unuttum, kaçıncı koyun saydığım,
Saysam da yokki uykuya daldığım.
Üstümde, ağır bir yük bu yorgunluk,
Yüzüm gözüm baksana uykusuzluk.
Yatak üstünde dönüp duruyorum,
Sanki damarıma bağlanmış serum.
Bunca eza ve cefa etrafımda gördüğüm,
Karanlık aydınlığa, bak çalıyor galebe...
Bu zulümlere, bir dur diyen yok bitap düştüm,
Bir şiir yazacak takatim kaldı sadece.
Yaşlı sokaklar gibi, nasıl yorgunum nasıl,
Sen, su gibi ekmek gibi helalimsin,
En muhafaza ettiği değerimsin,
İçtiğim yudumdaki kaderimdesin,
Derdiğim bahçedeki gül çiçeğimsin.
Ne kadar saf temiz ve garip halimsin,
Taç olmuş başına tel gibi ipek saçların,
Rüzgarın dağıttığı duman gibi saçların.
Gözüm sana deyse, yakar yüzümü saçların,
Beni sende kül eden ah o alev saçların.
Senden daha büyük bir ibret varmı dünyada?
Herkezin eşit olduğu o yersin mezarlık.
"Oyun bitti, şah’da piyon’da aynı kutuda",
Sözünü ne güzel hatırlatır bana mezarlık
His! Biraz korku, biraz huzur, biraz hüzün...
Bir diyarı gezdirmez...
Bir yeleni sevdirmez...
Bir eğeri taşımaz...
Bir yokuşu çıkmazsın.
Neyleyim senin gibi kısrağı...
Hayatımız hastalık, dünya bir hastanedir.
Hastane zamanın en yavaş aktığı yerdir.
Sanki çok dua edilen ibadethanedir,
Ahh hastane, bitirdin beni sende yatalı,
Ne neşe, ne heyecan kaldı hasta olalı.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!