ilerisi yok
bu entel kuyunun
gel ey aşk
gel az gelişmiş bir tümörün içinde
acilarımızı tefekkür edelim
telgraf üslubu
Çok şey var ki, geride kaldı
Dönüş yolları kapalı,
Kara otağ içindeyim;
Yerde de kara bir halı...
Çok şey var ki geride kaldı
Nice sisli-sevgili yüz
Devamını Oku
Dönüş yolları kapalı,
Kara otağ içindeyim;
Yerde de kara bir halı...
Çok şey var ki geride kaldı
Nice sisli-sevgili yüz
Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken
Büyürken görünür gülüm her sabah
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz alır beni...
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum ellerim değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları gülüm
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz alır beni...
Nazım Hikmet & İlhan Berk
Şairse anlatacak. Anlatmaya çalışacak. Bir şair, anlatabildiği kadar şairdir. Anlatamıyorsa, 'Anlatamıyorum' un şiirini yazacak. Anlatamadığı için hırsını sözcüklerden alıp, onları yamuk yumuk yapmayacak.
Herkes özenir de yamultizm başlarsa? Kim doğrultizm yapacak?
Anlatabilmek için sözcüklerden ümidini kesince, olaylara başvuracak! Nasıl anlatmış, anlatan? Yukarıdaki şiiri tekrar okur musunuz?
Aşkın verdiği sevinç ve mutluluğun, şairin yüreğinden fışkırarak doğaya nasıl yayıldığını seyredebiliyorsunuz, sizin de içiniz sevinçle doluyor değil mi?
Demek ki şiirisilerde çare tükenbitmezmiş.
sevgili adı bende saklı pardon adım soyadımız rümuzlu arkadaşın söylediği tarzda şiirler yazan şairler elbette var..hatta az önce de belirttiğim gibi 1950 lere kadar özellikle bu konuda fazlaca bir sapma da olmadı türk şiirinde..
asaf haletin nedircik yavruları ve bazı medeniyetlerin besmelesi niteliğindeki fonetik söyleyişlerini kullandı o da..
ZAM POK EYİN Pİ gibi tersinden yazılan dadaist şiirler var..Veya letrist (hurufi) bazı denemeler var..
ama garip sonrasında ikinci yeni özellikle seçtiği veya sosyolojik siyasi nedenlerle seçmek zorunda kaldığı bir tarzın içinde daha fazla filizlendi bu kelimelerle oymama işi...
batıda şiir örneklerinin ötesinde deleuze benzeri felsefeciler tarafından Minör edebiyat başlığı altında incelendi..
Belki de benim bu tarzın aşırılığını telkin ve tercih ettiğim düşünelebilir..belki de ben doğaçlama yazarken gerçek şiir böyle yazılır gibi bir anlaşılmaya yol açmış olabilirim..
hayır hayır böyle bir şey yok..ben zaten şiir yazamayan birisiyim...sadece şair milleti ki, bu millet de bir çok kabile aşiret oymak klandan oluşuyor ne yapıyorlar bunu izliyorum
Yoksa kadim şiirin töre ve türesine uyan bir çok şairimiz var bu sitede..özellikle bu tarzı okumak istediğim zamanlar eskiden bu sitede olan bir arkadaşımız vardı..onun şiirlerini okurdum..hatta divan ve aruzun son temsilcilerindendir diyerek koruma altına alınması bakımından günün şiiri olarak ta önermiştim onun şiirlerini..Adımız soyadımız rümuzlu arkadaşımızın yanısıra diğer okuyucularımız da adını merak etmiş olabilirler..hakkı selçuk beydir adı
saygılarımla
Hayır, bakın, işte orada duralım lütfen...
(Bugün de hep Sinyali ile ters düştük ama olsun, bunda da vardır bir hayır inşallah)
Evet, kelimelerin bittiği yerde başlar şiir. Evet, kelimeler anlatılmak isteneni ifade etmeye yetmiyordur. Ama bu demek değildir ki anlatılmaya çalışılan son derece net olduğu halde henüz onu onlatan bir kelime kullanılmakta değildir.
Bilakis, bu şöyle bir şeydir:
Bir şey hissediyorsunuz, bir şey paylaşmak istiyorsunuzdur ama hissettiğinizin karşı tarafta bir benzerinin bulunduğundan bile emin değilsinizdir. Başkalarını bir kenara koyun, belki yarım saat sonra aynı şeyi aynı şiddette kendinizin bile hissedeceğinden emin değilsinizdir, belki yarım saat sonra o duyguyu kendinize anlatmaya çalışsanız, bunu bile başaramayacaksınız. Hasılı, biten sadece lügat değil, biten her insan için normal olan hâlin kendisidir.
O halde şimdi ne yapacaksınız?
Biliyorum, birileri, verilen örneklerde de olduğu gibi, isimlendirerek korkularından kurtulma yolunu seçtiler. Psikoloji bunu çok net söyler. Korkularınızı eğer isimlendirebilseydiniz onlarla çok daha kolay mücadele edebilirdiniz. İşte buna benzer bir şekilde, yeni ve duyulmamış kelimeler türettiğinde şâir ancak böyle bir sığınmayla ve ancak kendini rahatlatmış olur. Bu suretle hâlini başkalarıyla paylaşabildiğini vehmedebildiği kadar, belki rahatlar da, fakat bu ne acıdır ki gerçek değildir.
Peki, ne yapmalıydı şâir?
Bana göre şâir kendinden başka kimseye bir şey ifade etmeyecek kelimeler türetmeye sarf edeceği vakti, kendini içinde bulduğu hâli başkalarına tasvir ederek hissettirebileceği tablolar çizme peşinde olmalıydı kendi zihninde. Öyle bir şey tasarlamalıyım ki demeliydi, onu hissedebilenler benim içinde olduğum şu hâle benzer bir halde hissetsinler kendilerini, benim düştüğüm şu kuyuya düşüp benim gibi çırpınmak zorunda kalsınlar. Benimle tamamen aynı olmalarını beklemiyorum. Ama gelsinler yanıma, olur ki hissederler...
Hasılı bu biraz da ümitsiz bir çırpınıştır.
Göle mayayı çalar, beklersiniz.
Ya tutarsa? :)))
Şirman diyerek şiir gücünde bir roman yazmaktan biraz daha zor bu biliyorum. Ama doğru yol da işte bu.
Muhabbetle...
'kuyu' sözcüğü bana, Murat Kekilli'nin bir şarkısını hatırlattı nedense..ne demişti Murat Kekilli;
'ortada kuyu var,yandan geç!..'
:)))))
nasihat kokan bu sözü kim dinledi; hiç kimse!..özellikle erkekler atlayıp atlayıp içine,taşırdılar suyu...kovaya,çıkrığa,halata ne gerek var demi!..
sıçrayan sulardan,hemen kuyunun yanındaki otlar da aldı nasibini...hayat bu işte,kimin kime ne bağışlayacağı belli değil ki!..yani diyorum ki, bu şiirden ben de aldım nasibimi...ne aldığımı söylemem ama,adı bende gizli...:))))
e yani ketum olmak günahtan sayılıyorsa eğer
boyladım gittim cehennemimi...
bu arada,buraya çıkarılan şiirlerden çok, yorumlardan bilgi ediniyoruz. bunu da yadsıyın bakalım, hadi...gerçi, yadsıyanlar bir hayli çok...kimin eli, kimin eli üstünde oyunu oynuyoruz sanki!..buna rağmen eli üstte olanlar belli..eli üstte olanların, öpüyorum ellerini...şiire dokunan,şiirin içine giren ve onda gördüklerini devşirip gözönüne seren elleri...
kutlayarak sevgili Evliya Çelebi'yi...selam ve saygılarımla....
Şairler, sözcüğe sığamayıp ıkınıp sıkınmaya başladıklarında şunu düşünmezler.Ben bu algıyı yeni bir harf kombinezonu ile yazdığımda TDK veya dil gramer kuralları ne der.?
Argo ile akrabalığı olsa da özellikle şiirin içinde zuhurattan düşen bu tür sözcükler çoğu zaman tek kullanımlıktır..Şiiri kelimelerden oluşan tek bir cümle kabul eden asaf haletin bu fikrini bir adım daha öteye götürürsek aslında bu cümlenin (yani şiirin) içine girmiş hiç bir sözcük artık sözlük anlamından aşkın ve içkin bir yerde duruyordur..Orada ifade ettiği anlam artık tamamen kendine özeldir..
gerek argoda gerekse şiirde böylesi yeni bir kelime için zorlanma durumunda okunuşta veya seslendirişte kesinlikle bir miktar jest ve mimiğe ihtiyaç hasıl olur..
MFÖ den hangisiydi hatırlamıyorum...bir avuç fındık iyi gelir dedikten sonra muzip bir eda ve gülümsemeyle ''yerseniz'' sözcüğü ilave edildiğinde reklam yoluyla cinas ta başarılmış olur.. aganigi ise artık sözlükler de olsa da olmasa da yepyeni bir anlaşma zemini doğurmulş demektir.
Yine sanırım tütünler ıslak kitabında turgut uyar karanlık ve ıslak kelimelerinden karanslak diye bir kelime icad etmişti. Şiirin diğer kelimeleri ve atmosferi dışında ve onların ima ve göndermelerini kavramadan anlamanız mümkün değilidir.. Üstelik bu sözcüğü başka yerde kullanmanız da mümkün değildir..
Kelimelerin kifayet etmediği yerde başlar şiir...orhan veli üstad bunu hepimizeöğretti..Şiir bu bakımdan şöfor milletine benzer..Yolcuların yolunun bittiği yerde onun yolu başlar...
Kelimeler kifayet etmeyince kekeleme başlar, parmaklar şıklar, yüzde ifadeler oluşur, avuçlar birbirine vurulur ve harfler karışır, karışabilir..bu şairin muhtariyetini ilan ettiği şiir alanında onun en tabi hakkıdır..
Şairler kelimelerin çağrışımlarına, çift anlamına,defermasyonuna her zaman başvurmuşlardır..
kelp tahirin çifte anlamı divan edebiyatında meşhurdur..sünbülizade vehbi efendinin halkımıza divan edebiyatını sevdiren rücu şiirinde argolu cinasın nasıl ustaca kullanıldığı malumdur..
evet ne diyorduk...
neyse bu kadarla kifayet edelim...zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış..şairler yazıyor, coşan biz oluyoruz..hariçten gazel okumanın kolaylığı içinde...
saygılarımla
Görsel bir çığlık atmosferinde
İçini hiçliğin kenarına keseni bir gör
Bir Allah yok gönül ferinde
Sanki hepsi ölüme kurşun sıkan bir silahşör
Bir Allah yoksa gönül ferinde,
Zifiri karanlık var demektir gönül fenerinde.
Vah vah eyvah ki eyvah...
Anlamasak bile şiirin (kuyunun) kenarında dolaşırız bizde...
Kuyudan Yusuf’tan gayri ne çıkar...
Evet şiirin üzerindeki örtü yavaş yavaş kalkıyor…
Sayın Sinyali’nin yorumu şiire ayna tuttu…
Evliya Çelik’in AR-BE-DE şiiri de gerçekten çok güzelmiş..
Şairine ve bu şiirden bizi haberdar eden Sayın Sinyali’ye teşekkür ederim..
Şairler yeni kelimeler üretebilir.. ama ben kelimelerle oynanmasını çok doğru bulmam…
Çünkü kelimelerin sadece şekli-bedeni değil ruhu da var..
Şekil değiştirmelerinden ziyade… yeni anlamlar oluşturarak… anlam genişlemeleriyle dil zenginleştirilebilir…
Saygılar…
aşk bir su desem, ateşe yazık etmiş olacağım.. aşk bir rüzgar desem, ateşe yazık etmiş olacağım... aşk bir ateş desem, kendime yazık edeceğim... kendime yazık edeyim, ateşte sen varsın. aşk bir toprak desem, ölümlerden bahsedeceğim.. aşk hayat desem, ölülere yazık edeceğim, aşk ölüdür desem canıma yazık edeceğim, canıma yazık edeyim ölümde sen varsın. Kar Tanesi 3
Ben bu adım soyadımı bir yerlerden hatırlıyorum ama..
Bu şiir ile ilgili 90 tane yorum bulunmakta