O mirası bırakma…
Bırakma sendeki o iğrenç mirası çocuklarına…
Seni dövdüler, aşağıladılar evinde barkında.
Geceleri hıçkırıklarla büyüdün, hep içine kapandın,
Kendi kendine konuştun sokaklarda, ama sen yapma…
O küçük meleklere ya da kadınına el kaldırma.
Namuslu olamayacak kadar güzelsin dünya,
Süzülürsün sinsice aklıma.
Amaca giden o kutsal yolda pusulamı bozar, sürekli
rotamı şaşırtırsın bana.
İlahi bir esinti iner ruhuma, başımı sallar uyanırım,
Kaçarım kapıdan, gücünü benden alır, becerir yine
Ölmek üzere olan bir zavallıya kalp masajı yapmak
gibiydi seni yeniden sevmek.
Ne var ki ben yaşamak istiyordum seninle.
Elimden kayıp giden hayatımın arkasından kanıyordu
gözlerim.
Nice yaşamlar görmüş duvarların arasında,
Ahşap bir camdan sızan ışığın aydınlattığı odada,
Aynaların arasında yalnızım.
Gözümün gördüğü güzelliği anlatmak istiyorum, bakıyorum, sen yoksun…
Bir şairin mısralarında sakladığı sırrı keşfetmiş gibi bahtiyarım.
Ne büyük bir saadet, aynı şeytandan nefret ediyormuşuz demek…
Sessiz ve derinden.
Söyleyin, duysun herkes!
Daha başında bıraktığım kitaplar gibi sevmediğim yığınların yanında,
Hayran olduklarımı da efsaneler arasında bırakıp
bakmadım ardıma.
Acaba herkes başladığı işin zafer sarhoşu olur mu
daha tamamlamadan?
Gemi limandan avare, rotayı çizmiş kader çoktan.
Tutamaz artık bu gemiyi bu zincir ve çapa.
Ufuklara umutlarım ufuklara.
Şafak çizgisi şurada, yelkenler fora!
Geçelim gökkuşağının ardından gelecek ebedi yarınlara.
“Zamanım var,” der insan, “Daha zamanım var…”
Gerçekten var mıdır zaman?
Yoksa zamanın esiri midir insan?
Ya da gerçekte nedir zaman?
Olmak istediğim kişiyle olduğum arasındaki tahterevan…
Kitap açık, kalp kapalı imtihan.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!