umud eden ruh bilir
akbabaların tünediği koyaklarda
kan kokusunu yıkar su
suyu tersine çevirmeyi
yolumun üstünde bir ağaç olsa.
sesi alınmış kuşların
hazin çırpınışları…
dallar üzülse,
dökse yapraklarını.
daha sonbahar gelmemişti.
sen yoksun diye saklıyorum tekil halimi
küçük bir nokta bulup şehrin en olmadık yerinde
gizliyorum yüzümü
şehrin ışıkları farketmesin diye bir sis çiziyorum
o sisin içinde ikibüklüm
yüzüm güleç
bakmayın siz ay hüzünlü
ranzalara çizilen
ve darağaçlarına çekilen
bir manzara astım duvarıma
ondandır ayın hüznü
tam da bugün ay tutuluyor Deniz
tam da bugün kederinden kapanırken pencere
tam da bugün aşk kovmuştum sessiz ve sözsüz uzağın alacasına
hadi çıplak diyelim düşlerde çıplak diyelim
bir ten-bir çiçek küçücük
kendinde çıplak olmayan
yorgundu
açmaktan solmuş sardunyaların cenneti
sereserpe bir huzura kaçırıp gözlerini
saksı saksı susuyorlardı
diplerinden kırılmıştı dalları
o lâl huzurda onarıyorlardı
bükme dudaklarını
ben seni unutmadım
büktükçe sen dudaklarını
gülümün de boynu bükülüyor saksısında
kanımla suluyorum onu ben
bu yüzden mavi
çocukların yüzündeki hüznü alın
bir papatya koyun yerine
dağlarda açsın beyazı gülüşlerinin
ilk önce onlar koşsun gelincik tarlalarına
beyaz gülüşleri kırmızıya karışsın
pembe olsun hayallerindeki palyaçonun elleri
gittiğinde
başını eğmedi dağlar
bulutlandı biraz belki
bir de gözlerinden şiir aktı
o kadar
o kadar'ın içinden şiir geçti diyorum
güneş ne zaman doğacağını biliyor
yıldızlar ne zaman parlayacağını
ay ne zaman çıkacağını
deniz ne zaman dalgalanacağını
ve rüzgâr ne zaman kendini savuracağını
biliyor
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!