gittiğinde
başını eğmedi dağlar
bulutlandı belki biraz
bir de gözlerinden şiir aktı
o kadar
o kadar'ın içinden şiir geçti diyorum
güneş ne zaman doğacağını biliyor
yıldızlar ne zaman parlayacağını
ay ne zaman çıkacağını
deniz ne zaman dalgalanacağını
ve rüzgâr ne zaman kendini savuracağını
biliyor
uzak bir iklimdi gelen
coşmuştu deniz yüksek dalgasıyla mağrur
hiç ummadık yollardan,
hiç ummadık rüzgarları alnına yapıştırarak
bir elinde dağlardan topladığı papatyaların hüznü
Anneme...
şarkı söylerdi mutfakta yemek pişirirken
-ben seni unutmak için sevmedim-
kapıdan geçen yoğurtçunun teri damlamazdı hiç yemeğine
unutmuştu çoktan tarihin sevgiyle güldüğü zamanları
gören ve gösteren olunca gece
kendine de bakar göz
sorar hesabını yüzündeki maskelerin
hangi ayrılık sevmiş seni
hangi kavuşma itmiş uzaklara
özlemek kendini nasıl gizlemiş
benim göğüm
senin göğüne karıştığında
bir firtınanın kurak ve tozlu çığlığı
yalnızlığın içine yuva yaptığında
yeryüzüne bir pencere açılır
çığlık, bir bulutu sarınıp
Gittin ve ben kendi yüzümle kendime kaldım
Yüzümde en terkedilmişinden bir şehir
Viranesi çok, bulutları kasvetli, kuşları kanat çırpmıyor
Callas çalmıyor radyolarında
Denizi çekilmiş, dalgası uzaklara gitmiş
Kim bilecek senin bir deniz yıldızı olduğunu
saçlarımı uzatıyorum kentin ordularına
tutam tutam ellerinde kalıyor tırmandıkça kanserli ur
çıplak başımda sen tokası
alıp gidiyorum kulenin dehlizlerine
duraksız bir yol daha derine daha derine
gürültüsü yoktu noktanın
yoğun bir cümlenin sessiz sonuydu
oysa rüzgar gibi geçmişti cümle
sarsıcı, yakıcı ve melankolik hüzünlerin şarkısıyla
kavga da vardı, aşk da,
öfke de vardı neşe de
içinden geçtim o şehrin
bir ömür içinden
kırılmış kalemlerin ortasında
can vermişti çiçekler
sulayarak geçtim
bir ömür sulayarak
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!