Sonsuzluk, seraptan öte
Koşuyorum, düşe kalka
Susuz geldim ben bu çöle
Ümidim bir zemzem benim.
Yüküm sabır, işim zikir
Hep sorarım kendime: Söyle gönül, ben neyim? ..
Ben, şu yalçın dağlardan, delice akan suyum.
Gecenin sessizliği, yalnızlığı başımda,
Sevginin gündoğumu, sabahın uykusuyum...
Akşamları okşadım, geceleri sevdim ben,
...ve,
kendilerini bir kardeş kanının ortasında buldular. Doğrusu,
yazık oldu, bu ülkenin çocuklarına...
Yan yana, alt alta,
Dön değirmen! 
Kollarında öğüt beni.
Gözlerdeki yaş yerine
Hüngür hüngür akıt beni...
İnce ince, sereserpe
1.
Az önceydi,
Altın sarısına boyanmış saçlarınla
Aynalara göründün.
Yıkandın. Ürkek, mavi sularda
Karanlığımı örtüp,
Kırlangıçlar, leylekler döndü,
Turnalar döndü gülüm, sen gelmedin.
İçim yandı, dışım yandı, ben yandım...
Yağmur yağdı, kar yağdı,
Dolu yağdı, sen yağmadın be gülüm!
İstanbul mu, İzmir mi? ! 
Söz mü nerde doğduğum,
Güzeldir her birinden
Köydeki çocukluğum.
Günüm, erken başlardı
Seviyorum, 
“Heyyy! ” deseydim,
Bir al mendil verseydim.
Kıskansaydı bulutlar,
El elde uçsaydık,
İkimiz...
Her sabah uyanırken, yeniden vurur kalbim.
Bir düş kurarım; taze, yeni bir güne inat.
Tik-taklarını sayıp, her anında yaşarım.
Her ânı şu kalbimin, taktığı altın kanat.
Bulutlarda yüzer o, yağmurlarla ıslanır,
Yollara düşmüşlerdi,
Büyük-küçük adımlarla sessiz.
Gölgeler bir günün ardında başsız
Renklerini yakmışlardı…
Arkadaş olmuşlardı yollarda




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!