Bu rüzgâr, hangi yönden, nasıl eserse essin
En zalim rüzgârlara duvar bağrımız bizim.
Aşinâdır çileye, ızdıraba gönlümüz
İçten içe tutuşur, dinmez ağrımız bizim.
Ellerinde mendille gelsin o ateşe râm
Heyyy gönül! ..
Sen ne uslanmaz bir şeymişsin! ..
En son hangi bir yerlerde? .. hangi dalıydı / en son konduğun?
Peki ya tekme-tokat kovulduğun,
hangi kapıydı senin? ! ..
Bir zamanlar yeşile nûr alevler düşerdi,
Mehtâba sonsuz sevgi, yollardı bakışlarım.
Bir şarkıydı buluşan yıldızlarla istekli,
Bin meçhulün geçtiği, yollardı bakışlarım.
Yıllar sonra geceli, yüreğimi buz tutmuş,
Dağlar duman dumandır, yeryüzü uyanınca,
Bir sel akar gönlümde, mazlumun hiç bitmeyen
Ömrünün her gününde, çektiği kadarınca...
Ahu vah ile sönüp kül olan şu ocaklar,
Izdırabın en kutsal, timsali olacaklar.
Bir bayrak
ve bir de sancak,
yalnız başına sessiz
dalgalanır ancak.
Bir gül
Konaksız yolları, taşlı belleri
Seyrek adımlarla, yorgunum yürüyorum.
...ve, bir zamanlar güllerle, örtülü güzelleri,
Şeytanlarla pazarlık ederken görüyorum...
Söner miyim,
Zaman mı seni,
Sen mi zamanı, ölçersin zerre zerre?
Peki ya benliğimi,
Kim ölçer? Hanginiz? ..
Nefesimi,
Yankılanan sesimi...



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!