Bir zamanlar Balkar’da,
Dağla bulutun arasında bir çocuk vardı,
Dedesiyle bağa giderdi her sabah,
Ama yüreği başka dağlara yanardı.
“Hasan, Sessiz oğlum
Bir gece rüyamda bir göl kenarındaydım,
Ay, suya eğilmiş,
Ben ise elimde bir pusula,
Ama yön göstermiyordu…
Küçüktük…
Gölbaşı’nda bir adın vardı senin,
“Hazret” derlerdi de,
demezlerse kimse tanımazdı seni.
En sevdiğim dostumdur Hikmet Arda,
Gönlümde yeri var, yeri başkada.
Kırcali sokakları bilir bizi iyi,
Yıllar sonra tanıdım, ama sanki kırk yıllık biri.
Kızım Ayline–Babişinden masal
Bir zamanlar gökyüzünde,
Ay ışığıyla konuşan bir kız yaşarmış,
Adı Aylin’miş.
Saçları rüzgârla fısıldaşır,
Bir Soyun Hatırası
Zaman çölde bir izken, yıldızlar yankıydı atamızdan,
Melek ana
Ekrem Parlak
Kabardey-Balkar öyle bir yerdi ki, insan oraya adımını attığında zamanın durduğunu sanırdı. Dağlar göğe mektuplar yazardı, ormanlar fısıldaşırdı, şelaleler sanki eski çağların sırlarını anlatırdı. Her taşın, her ağacın, her kuşun bir dili vardı; ama bu dili yalnızca rüya görenler anlardı.
Bu diyarda halklar birlikte yaşardı: Balkarlar, Karaçaylılar, Çerkesler… Her biri aynı Tengri’ye, aynı göğe bakar, yeryüzünün seslerini dinlerdi. Onlar için doğa sadece bir manzara değil, bir varoluş biçimiydi. Rüzgârın yönü, yıldızların dizilişi, bir kurt uluması… Her biri bir işaret, bir haberdi.
Balkar adında bir köy vardı o zamanlar. Halkı güleçti, cesurdu ve inançlıydı. Köyün ortasında kadim bir ardıç ağacı yükselirdi; yüzyıllık dallarıyla köyü kucaklayan bu ağaç, halkın kalbi gibiydi. İşte bu köyde, bir kadın yaşardı: Hatun. Mavi gözlüydü, teni ay ışığı gibi parlaktı. Saçları kumral ile kızıl arasında bir renkteydi. Göğe bakınca içine çektiği nefesle toprağı anımsardı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!