Dün Gibi
bir eylül sabahıydı yolumuza düşmüştü asker postalı
suskun balkonlarda görünmeyenlerin kaygısı
sokak lambalarında gecenin karanlığı asılı kalmıştı
bir cemse sağ yol ağzını
bir cemse sol yol ağzını
bir cemse site kapısını tutarken
beş yıllık bahçemiz yaprak döküp ağlamıştı
apartman korkulukları fısıltıyla konuşmuştu
Murat nerelerdeydi Ahmet evde miydi
ya Topal Hasan topallığını unutup kaçabilmiş miydi
niye kaçsın ki demişti dördüncü kattaki saksı çiçeği
ne yapmıştı ki ne yapmışlardı ki
kitap okumuşlardı barakadan bozma okuma evinde / umuda açılan pencerelerinde saz çalıp türküler söylemişlerdi / çay içmişlerdi sadece gizli sevdalarını saklayıp gözlerinde / kızlı erkekli gülüşmüşlerdi çoban çeşmesi başında / bir hıdrellez günü dağ dedikleri tepede halaya durmuşlardı /
Tevfik Dede’yi bile kaldırıp yerinden / Enise Teyze’yi oynatıp göbeğinden / güneşe çevirmişlerdi çiçek gülüşlü yüzlerini /
……..
bir asker arka kapıyı
bir asker yan kapıyı
bir asker ön kapıyı beklerken
beş yıllık site duvarlarının sıvası kanamıştı
Turan Amca* yoktu ortalarda, yine mi götürdüler yoksa
ya Coşkun Bey, o nereye düşürmüştü fırçalarını
Ali Hoca döndü mü ki evine
Kemal Abi’ ye dokunmasalar bari - karısı hasta –
ne olacak şimdi diye gıcırdamıştı bütün kapılar
ne olmuştu ki ne olsun demişti taşıma suyla yıkanmış basamaklar
biri işten atılmıştı, kitabı için notlar dolduruyordu ceplerine otobüse koşarken bile / diğeri tablolarını yapıyordu çığlığını bastırarak renk renk / bir diğeri Felsefenin Temel İlkeleri’ni anlatıyordu öğrencilerine / öbürü ilaç parası bulmaya çalışıyordu bildiklerini satarak / ve / bir yönetim toplantısı gününde / sığınaktan bozma kantinde / dışarıda deli bir rüzgar sağanak yağmuru taşırken ensesinde / sitemizi nasıl güzelleştiririz diye düşünüp taşınarak / sonunda gençlere bir okuma evi bir de bahçe düzenlemeliyiz diyerek / dostluklarını çoğaltıyorlardı hayatı birlikte kucaklayarak /
o günden sonra:
nerede yittiği hâlâ bilinmiyor Ahmet’ in / Murat, suyun ötesine gitti dediler / Topal Hasan yattı çıktı / yerlerden izmarit topluyor protez bacağı ve olmayan aklıyla / Tevfik Dede, Enise Teyze torun Murat a dayanamayıp acele ettiler toprakla kavuşmaya / Turan Amca kitaplar yazdı yazdı / yıllar sonra güpegündüz vuruldu İstanbul’ un ortasında / Coşkun Bey taşıdı evini barkını bir ağaç altına / tekne yaptı kendine o hırsla / bir kez olsun indiremeden denize sevdasını / alıp başını gitti o da bilinmeyen diyarlara / Ali Hoca sorguda kazandı elindeki titremeleri sürekli üşümeleri / ve yorumsuz bıraktı bütün yaşamsal ilkeleri / Kemal Abi tablasıyla göz altına alınmıştı / unutmuştu serbest kaldığında bildiklerini de / birkaç aya kalmadı yitirdi karısını / ömrünü çocuklarına adayıp hep unutkan kaldı /
okuma evi o sabahın bir hafta öncesinde bombalanmış yıkılmıştı başımıza zaten / çoban çeşmesi pet şişelerdeki suya kurban gitti süper hiper market heyecanıyla / o güzelim tepeler / o üstünde halaya durulan tepeler / toprağında onlarca koli kitabı hediye etti bilmem kaç konutluk kooperatiflerin temeline/
siteye gelince;
basamaklar yorgun düştü acıları çoğaltıp çoğaltıp taşımaktan / korkuluklar ısrarlı direncini yitirdi boyana boyana / kapılar gıcırdamıyor artık, açılmıyorlar da / pencereler süslü püslü ama ifadesiz perdelerle örtülü / dostluklar, o “ yarin yanağından gayrı her yerde, hep beraber” dostluklar bıraktı yerini küçük çıkar hesaplarına / gizli sevdalar gizini de umudunu da yitirdi o hengâmede / kimi erdi muradına kimi yenik düştü zamana / ve ne yazık / yitip gitti çiçek gülüşlü yüzler ard arda /
o günlerden bugüne ulaşan;
inatla çatıları okşaya okşaya
maviliklere uzanan ağaçlar
ve bir de
her 12 Eylül de
suskunluğa boğulan balkonlara
gidenlerin adını fısıldayan yapraklar...
Nazlıhan Hasköylü
* Gazeteci-yazar Turan Dursun...O nunla birlikte, inandıkları uğruna yitirdiğimiz bütün güzel insanları sevgi ve saygıyla anıyorum…
Nazlıhan HasköylüKayıt Tarihi : 12.9.2006 00:51:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Burada sözü geçmeyen daha bir sürü insanın adını saklı tutarak ve yaşanan sıkıntılı sancılı kuşkulu o süreci hiç unutmayarak anlatmaya çalıştığım; Ankara’ nın 25 km batısındaki - yıllar sonra sokaklarında yine tankların gezindiği bir 28 Şubat’ ı yaşayan - bir ilçesinin küçük bir mahallesinde beş blokluk siteye düşen o sabahın ilk saatleri…varın siz düşünün ondan sonrasını… 18 yaşındaydım…birebir yaşadıklarımızın yanında, bizim dışımızda gelişen olayların da farkındaydık ama yine de büyüklerimiz bir önceki ihtilâle dair anılarını tazelerken şaşırmış ve “ 20 yıl önceyi nasıl hatırlıyorlar ki “ diye sormuştum kendi kendime…değil 20 yıl 40 yıl geçse de unutulmayacağını bilmiyordum henüz…yaşadım ve öğrendim…hiç unutmamak üzere… PROMOSYON: Hafızayı açacak ilaçlar ve egzersizler…

Yer yüzündeki tüm güzellikler sizin olsun.Sevgiler.
ve yorumsuz bıraktı bütün yaşamsal ilkeleri....
basamaklar yorgun düştü anıları çoğaltıp çoğaltıp anlatmaktan
korkuluklar ısrarlı direncini yitirdi boyana boyana
kapılar gıcırdamıyor artık açılmıyorlar da
pencereler süslü püslü ama ifadesiz perdelerle örtülü
dostluklar yerini küçük hesaplara çıkarlara bıraktı
gizli sevdalar çıktı bir bir ortaya kimi erdi muradına kimi yenik düştü zamana
ve ne yazık; yitip gitti çiçek gülüşlü yüzler ardarda***
UNUTMAYAN/UNUTTURMAYAN bu duyarlı yüreği yüreğimle selamlıyorum..tam puan..tşk.ler..
Sapi kanli
bir biçagi
animsatir eylül bana,
Yasamin acikli karanlik yollarinda,
Kabzasi
bir zebani üniformalinin elinde
namtisi emekçilerin sirtinda sapli !
Öyküsü Berlinden yola çikar bu zulmün,
Sofyada biçak biler tütüncü kizlarin kaniyla
Dolasir Balkanlari, uzanir Volga boylarina
ve daha sonra Ant daglarina, Anadoluya.
Kanla yazdirilmistir tarihe
ellialti milyon canla yazdirilmistir,
Yapilsaydi ülkeler alamazdi anitlarini,
Sigmazdi kitaplara
eylül kurbanlarinin destanlari...
Eylül akan kanimizdir
ve karartilan sabahimizdir
sevdali yasamin yaz baharinda,
Yarasalar kesmistir yollarimizi
Daglarimizda kara kondorlar
Akbabalar üsüsür kan göleklerine
Can verir aydinlik yagli urganda...
Eylül karanliklaridir korkak geleceksizligin
bütün isiklarin düsman bilindigi,
Sövülen aydinliklara apolet sürülerince,
Cellatlarin utku gösterisidir
Kanli kasalarin siskin göbek zilgitlari,
Týrpanlanmasidir ülkelerin gül fidanlarinin
Ankarali, Santiagolu, Berlinli kasaplarin elleriyle
Onbirli, onikili ve daha niceli gecelerde...
Eylül hazan degildir romantik ve sari
tatli bir hüzünle düslere salmaz insani,
Eylül bahar degildir çagil çagil yeseren
costurmaz yürekte sevdalari,
Eylül denince benim sirtima
kalles bir kursun saplanir
dünyanin bütün emekçileriyle birlikte
kanar gelecegimizin bagri !
23 Eylül '7
Melbourne
çeyrek asır geçti gitti avuçlarımızdan
…”
yıllar eskise de yenilene yenilene büyüyor acılarımız/ ne çoktuk/ acılarımız ne çok/ yüreğimizde binlerce öfke/ bilinçlerimizde anılar/ karşımızda suç örgütüne dönüştürülmüş devlet/ ne çok canımı aldı/ geleceğimizi ne çok…
“…
apartman korkulukları fısıltıyla konuşmuştu
Murat nerdeydi Ahmet evde miydi
ya Topal Hasan kaçabilmiş miydi olduğu yerden
niye kaçsın ki demişti dördüncü kattaki saksı çiçeği
ne yapmıştı ki ne yapmışlardı ki
…”
yer anladı/ gök anladı/ saksıdaki çiçek, tarlada tohum anladı/ bir tek yağmayla el koydukları yıldızları omuzlarında gezdirenler anlamadı……
“…
her 12 Eylül' de
suskunluğa boğulan balkonlara
gidenlerin adını fısıldayan yapraklar...”
kapılara asılı kalan gözyaşlarının/ paletlerin acımasızca ezdiği yolların/ dilidir/ balkonlardaki sessiz çığlık/ yaprakların kendi aralarındaki fısıltı…
“…
okuma evi o sabahın bir hafta öncesinde bombalanmış yıkılmıştı zaten
çoban çeşmesine gelince çoktan bir süpermarkete kurban gitti
…”
bilgiye düşmandı beşli çete/ yandaşları/ alkışçıları emeğe düşmandı/ ellerinde silah/ arkalarında soyguncuların gücü/ tüm güzellikler ağızlarında salya olup akardı.
Şiirin sonunda olayların sincan’da yaşandığı notu düşülmüş olsa da yaşayanlar ve araştıranlar (gözleri kör, kulakları sağır, bilinçleri kapalı olmayanlar) biliyor ki; bu şiir Türkiye gerçeğidir. Ve biliyoruz ki; 12 eylül faşizmi tüm ülkeyi açık cezaevine dönüştürmüş, gözaltına aldıklarına içerde işkence yaparken; yargısız infazların, ansızın gelen gözaltıların ve yitirilmelerin sonucu olarak dışarıda kalanlara da psikolojik işkence yapmıştır.
Şiir 12 eylül sürecinde yok edilen yaşamları kişiler üzerinden anlatırken, yalnızca o güzel insanları anlatmakla kalmıyor bir kez daha bizi tanık ediyor sanki… yargılarımız, değerlendirmemiz ve lanetlememiz için…
Özellikle baskın anlarının anlatıldığı dizeler sanki yeniden yaşatıyor. Cemselerin, askerlerin tuttuğu köşebaşlarındaki insan avını…
Sözcük seçimi, olayların anlatımındaki yalınlık ve fazla dramatize etmeden (arabeskleştirmeden) sunulan gerçeklik şiire güç veriyor. Ayrıca şiirde yaşamlarından an’ların sunulduğu insanlarla bir yakınlık kurmamızı sağlayan sıcaklık, insanilik kendini yoğun olarak duyumsatıyor. Şiir ne kadar bizi anlatıyor… o güzel insanlar ne kadar da bize benziyorlar/ ne kadar da yanıyor sol yanımız.
Yüreğine ve duyarlılığına sağlık.
dostlukla
TÜM YORUMLAR (26)