Ruhum, güncelerine gark olmuş bir kavs-u kadeh heybetinde
Tabya’dan seyre dalsam görmek adına o sırrı gerdanlığında
Mezcetsem kelimeleri elifi elifine tahaşşütlü Mardin heybesinde
Kesretli günlerden geriye ne kalır ki, safî karsambaç tadında
Şam-ı Şerif'in tek şahnesi,Hazret-İ Yusuf'un yolunda
Hasan el Numeyri'nin beyiti çınlıyor kulaklarımda.
Mukaddime'de sultanın seceresini okuduğumda,
Yemen'den,Duvin'e salah,Revvadi neslinin yıldızında.
Luzinyalı Guy,Hittinde diz çöktü ve aman diledi.
Mardin, muhrik yürekleri dağladın yine kor ateşinle,
Safiyu’d-Dîn el-Hillî yok artık sana tutkun bakışıyla.
Mahhafe’deki dilber kadar mestur ve  mahfuz sevginle,
İntizar etme el Hadbe kervanını mudrik kalan aşkınla.
Özlemimdir dile gelen mısralar gönül sevdamdan.
Sanma ki terk ettim seni, seslenirken ıraklardan
Papatya falı tuttum, ayrılığın ızdırabından
Firkatin yaklaştırdı, gitmiyorsun rüyalarımdan.
Mazinin hoş siluetlerinden umar oldum medet
Sen sevmişsen, ben sevmişsem
alınmak nice ola
Firkatle tarumar ruhum
sinende abad ola
Doğan her yeni gün sen olacaksın içimde
Yokluğunun ateşi yanacak yüreğimde
Hangi mısra,hangi sevda zehri bu biçimde
Kimse bilmeyecek musallaya geldiğimde.
Beş Şubat bin dokuz yüz elli yedi tevellüdü
Şimal yıldızı, rekin fıtratlı Doğan'a döndü.
Ezelde yazılmış gurbete, ol cana büründü.
Bu firkat yeter, bin bir ölüm nerede görüldü?
Renk paletine dönüşen hüzün ve acı bir metafordan öte,
Şövaledeki ayarsız tuvalde sanki Mardin silueti yansımakta
İntizar, sessiz bir yürüyüşün naziri, ölüm ve yaşam çizgisinde
Neretva’ya müstacel atlayış hissi verir ameliyat masasında
Kuşette ressam inceliğiyle kelimeleri beynimde hıfzetmişken
Bâdı saba haber getir gönlümün mihmanhanesinde ağırlayayım yârimi
Bağrımda nahdettiğim onsuzluk taşı ancak anlar bu ateş-i firkatimi
Gel ey sırrına muhatap kıl ben fakiri
Sensiz gece ve gündüz lisanımın zikri




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!