Çekildi gök, taş kaldı üstümüzde,
Rüzgârın alnında, tükenmiş bir dua gibi
Savrulduk ey toprak, ey yürek,
Yine de kanadı kırık bir umutla yürüdük.
Külle karıştı sesimiz,
Çivilerle mühürlenmiş çağların kapısına
Bir kelime çaktık:
“Direniş.”
Bir sabah, şehirden önce uyanan ellerim
Unutulmuş çocukların alnına değdi,
Dudağımda, susturulmuş marşların yankısı
Ve gözümde
Karanlığa rağmen yeşeren bir güneş vardı.
Ben, taşların dilini bilenlerdenim,
Bir ırmak susuzluğunda doğdum,
Beni sorarlarsa söyle,
“Göğe yürüyen bir sükût”tum de.
Ey yürek, ey tohum,
Sana sabırdan bir yurt yaptım,
Gölgesine sığınan kuşlar,
Kanatlarını unutmasın diye.
Kimliksiz mezar taşları arasında
İsim aradım insanlığa,
Ve gördüm:
Her harfi kesik bir çığlıktı.
Bir şehir çöktü üzerimize,
Ama göğsümde hâlâ
Sözün kılıcı parlıyor.
Şimdi söyle bana,
Kaç kez yenilirse insan
Yeniden doğabilir?
Kaç kez susarsa kelime
Tek bir hakikat olur?
Ve ben, ey yeryüzünün çocukları,
Sizinle değil, sizdeyim:
Çünkü yıkıntıların içinden
Yeni bir medeniyet filizlenir daima.
Bir gün
Yine kar yağacak,
Ve biz, kar tanelerine adımızı yazacağız
Buz tutmuş aynalardan içeri
Yüzümüzü göreceğiz.
Yüreğimizin sesiyle
Kendimize “diril” diyeceğiz.
(E.B/2025)
Kayıt Tarihi : 24.10.2025 23:05:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!