Kelimelerin tılsımlarında büyücülük öğreniyorum.
Bir kelime bin anlamı çağrıştırır.
Kalbe giden yol harflerin rotasında.
Bir araya getirince şiirler şairlerin rıhtımında
Kalemler karaladığında aşk ile ecel savaşır.
Tanrılar safhında kıyametler yaklaşır.
Kayıp düşerken gözlerinden, aşkına tutnmak istemiştim. Sonbaharın son nitrolarında, seni bestelemekti niyetim.
Oysa ruhuma ilaçtın, yeni bir hayatın ilk adımıydın
Şimdi yok oluşlarımsın ve yarınlarda ki isyanım
Tutmamadığım ellerin artık olmuş ellerin
Bir cenaze var içimde kıblesiz gömülmüş
Kadim diyarlarda, toprak ve ateşin yolu bir gün kesişti. Aynı yolda yürümek zorunda kaldılar. İkisinde de dostuna ihanet şüpheleri vardı. Hep bir diken üzerinde yol aldılar. Biri sarmak istedi gördüğü tüm bilimezleri diğeri yakmak istedi kadim sırları. Diller öğrendi toprak, içinde sakladı. Sadece kurumuşları değil, yaşlarında yandığını öğrendi ateş. Uzun bir yolun ardından, bir uçurumun kenarına geldiler. Can dediği dostu hava, atelşi rüzgara satmıştı, ateşin tutunacak bir umudu kalmamıştı, kedini uçurumun sonsuzluğuna bıraktı. Rüzgarla gelen hava toprağın canından can alıp savurmaya başladı, yavaş yavaş savrulan toprağın imdadına arkadaşı su, yağmur olup yetişti. Rüzgarın şiddeti yağmurun damlalarını savursada çamura çevirdiği toprağı yerinden sökemedi. Ve hava rüzgarın katili olup, kadim bilinmeze çekilip gitti. Toprakla ile su birbirine karışmış bir bütün olmuştu. Sonra kadim ateşin kadim güneşi, kurutuverdi çamuru. Su mu yoksa toprak mı kurudu bilnmez. Bilinen birşey var ki kadim varoluşun bilinmeyenleri. Sonra o kurumuş topraktan insan var oldu. Sonra insan hem ateş hem su hem toprak hem hava oldu. Ruhu nefesle, bedeni toprakla, yolu suyla ve imtahanı ateşle oldu. Sözden önce ses var oldu. konuşmaya başladı; kimi bilinmez sır oldu, kimi başıbozuk geveze oldu. Olanlar oldu ölenler öldü. Hesap vakti çıkıp geldi kadimlerden, ezel ve evvel bilindi. Sorular çoğaldı cevaplar azaldı, kadim ırkların peşine düşüldü. Bilmeyenlerin bilemeyecekleri bilinmeyenler var oldu.
Nasıl bir cihana geldik
Ne yol belli yön belli
Kaldık felelğin elinde
Ne dert belli ne çile belli
Düştük on yedimiz de yollara
Gönlümün kabesini yıktılar
Kıblesiz kıyama durdum
Kerbela çölünde susuz bıraktılar
El açıp semada nizama durdum
Alimler kadehinden şerbet içtim
İnsan öğrendiği herşeyin kölesi, bildiğinin de delisidir. Bilmek ayrı birşeydir öğrenmek apayırı birşey. Bir insan yanlışını öğrenebilir ve bunu düzeltmek için yanıldığı konu hakkında araştırma yapar gerçekleri öğrenir. Ama insan bildiği birşeyi bilmiyorsa kendi benliğinde ruhsal bunalımları var demektir. Kabullenmemek istiyor. Aslında kendi hiyerarşisi içinde benliğini alttan üstte doğru sorgulayabilirse bildiklerini bilir. Bunun zamanla daha da doğrusu yaşlada alakası vardır. İnsan tecrübesine göre öğrenmeyi öğrenir, yaşın ilerlemesiyle birlikte bilmeyi bilir. Bir çocuk öğrenmeyi bilir, bilmeyi bilemez. Yaşını almış biri öğrenmenin ötesinde artık bazı şeyleri bilir.
Gidip göreyim baba toprağını
Ana ocağını semavat durağını
Bulayım neredeyse kader taşını
Yaşayım yeninden bin yaşımı
Geçti ömrün ruküsu secdeye varalım
Ömrümün son baharında
Buzul çağının nitrolarını dinliyorum.
Yaşım almış başını
Başım buz kırağı.
Yolum yorulmuş,
Yolculuğumun sonuna gelmişim.
Ey ebabiller fillerin suçu neydi...
Dost Sofrasında
Velilere sefa
Delilere cefa sundular
İkram O'ndandı sustular.
yasak öykülerin, kaf dağlarında sakladığımdın
köhne mintanlara sarıp sarmladığım
kimseler duymasın diye kuytularımda barındırdğım
adını kendimden bile sakladığım
harap gönlümün yasak meyvesi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!