Dicle ve Fırat'ın kesiştiği topraklarda, iki genç yürek, Dilan ve Baran, birbirlerine tutkuyla bağlanmıştı. Zorlu yaşam koşulları, ailelerin çatışmaları, aşklarını bir yangın gibi büyütmüştü. Dilan, narin bir çiçek gibiydi, Baran ise dağların asi rüzgarı. Birbirlerine yazdıkları mektuplar, söyledikleri şarkılar, aşklarının en büyük tanığıydı. Baran'ın askerlik vakti geldiğinde, ayrılık acısı yüreklerine bir hançer gibi saplandı. Dilan, sevdiği adamı dualarla, gözyaşlarıyla uğurladı. Baran, her gece yıldızlara bakıp Dilan'ı düşlüyordu. Ancak kaderin acımasız oyunu, Dilan'ın hayatını alt üst eder. Ailesinin baskısı, toplumun acımasız yargıları, onu bir çıkmaza sürükler. Baran'ın yokluğunda, yalnızlık ve çaresizlik içinde kıvrandı. Baran askerden döndüğünde, Dilan, başkasıyla evlenmişti. Dilan'ın gözlerindeki çaresizliği, Baran'ın yüreğini düşen ateşi başlar ağıt yakmaya
BARAN
Dilan, ey benim kara sevdalım,
Yüreğime düşen kor ateş misin?
Yeminler, sözler, hepsi yalan mıydı?
Gözyaşların, sahte bir düş müydü?
Küçük şadırvanda şakırdayan su.
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta