O feci depremin olduğu günün üzerinden sekiz yıl geçti. Her on yedi ağustosta o günü yeniden anımsarız. Ancak, duyarlı çevrelerde dahi yapılan etkinlikler, deprem günü ve sonrasında neler olduğunu yeniden konuşmaktan öteye pek geçmez maalesef. Bir başka deyişle; konu üzerinde konuşur ve konuşmuş olmanın verdiği rahatlamışlıkla hayatımıza kaldığımız yerden devam ederiz. Oysa geçmiş üzerinden değil, gelecek üzerinden düşünüp bize düşen sorumluluk alanlarının farkında olmak lâzım.
Bu noktada, düşünmeye başlangıç olması bakımından bazı bilgileri hatırlamakta fayda var.
Kaza ölümlerinin % 10’u ilk beş dakika içinde, % 54’ü ise ilk yarım saat içinde meydana gelmektedir. Bir başka deyişle; olay yerinde ilk beş dakika içerisinde uygulanacak etkili bir ilk yardım ile ölümlerin yaklaşık yarısını önleme şansı vardır.
Bir başka gerçek daha:
“Dünyadaki büyük depremlerden elde edilen rakamlara göre, enkaz altından canlı çıkarılanların yalnızca % 3 ü uzman arama kurtarma ekiplerince kurtarıldı...”
Bu demek oluyor ki; deprem gibi felaket durumlarında ilk yardıma koşacak olan kişiler, profesyonellerden önce en yakınımızdaki komşularımızdır. İnsanlar arası paylaşımın fazla olduğu yerlerde deprem sonrasında insan hayatını kazanmaya yönelik güçlü ilişkiler kuruldu. Deprem öncesi çalışmalara yönelik referans buradan geliyor.
Toprakları deprem kuşağında olan bir ülkede yaşıyoruz. Bir gün Adana sallanıyor ansızın, başka bir gün Tekirdağ. En büyük şehrimiz İstanbul ise, konuyla ilgili uzmanların araştırmalarına göre, büyük bir deprem bekliyor maalesef...
Bu kritik süreçte yetkililerin yapmaları gereken mutlaka çok şey var. O bölümü saklı tutarak çuvaldızı kendimize batırdığımızda ise gördüğüm şey şu: Biz de bekliyoruz vatandaş olarak. Konuya ilişkin yapılabilecek hiç bir müdahalemiz olamazmış gibi, öylece… atıl bir şekilde bekliyoruz. İlk adım olarak yapılacaklar listesinde; “bilgilenmenin önemi”, açıkta oysa...
Ancak tek başına ilk yardım eğitimiyle ilgili filan değil bilgilenmeden kastım. Deprem öncesinde - esnasında ve sonrasında nasıl davranılması gerektiğinden başlayıp, yangınla mücadele yöntemleri ile; binaların hasarları konusunda hiç değilse kabaca fikrimiz olmasını sağlayacak kadar öğrenilmiş yapı bilgisi ile; yaralıların aciliyetine göre tasnif edilip, sonrasında o sıra takip edilerek onlara seri müdahale edilmesi anlamına gelen “triyaj” kavramı ile; enkazlara girilebilir boşluklardan kendimizi can havliyle rast gele bir yerinden içine atmak yerine var olan açıklıkları koruyacak yöntemleri öğrenmek bilgisi ile; o sıcak ortamda aklımıza geldiği gibi değil, önce bir ekip oluşturup, sonra ekip mantığının işleme şeklini oluşturabilecek ön donanımla; bugüne dek yaşananlardan dersler çıkarabilmek için 'afet hukuku' hakkında bilgilenmekle değişebilecek şeylerden söz ediyorum.
On yedi ağustosda ölenleri hatırlayacağız her yıl olduğu gibi. Elbette üzüleceğiz, canımız yanacak. Ancak hatırladık ve üzüldük diye insan olmaklığımızın vicdanı rahatlamasın hemen öyle. Burada bir suçlu aramak değil niyetim; kendimizi yargılamak da... “Vatandaşın daha duyarlı olmamaktan başka suçu yoktur çünkü...”*
Sözlerimi izleyicisi olarak katıldığım Avukat Erbay Yücak*’ın afet hukuku seminerlerinden anımsadığım bir cümlesi ile tamamlamak istiyorum.
“Sorumluluk tartışmasının farkında olmak lazım. Önleyici çabanın arama kurtarma eğitimi ile olamayacağını artık biliyoruz.”*
Aynur Uluç
Aynur UluçKayıt Tarihi : 18.8.2006 22:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

'Kaza ölümlerinin % 10 ‘u ilk beş dakika içinde, % 54’ü ise ilk yarım saat içinde meydana gelmektedir...Olay yerinde ilk beş dakika içerisinde uygulanacak etkili bir ilk yardım ile ölümlerin yaklaşık yarısını önleme şansı vardır.
Başka bir gerçek daha:
“Dünyadaki büyük depremlerden elde edilen rakamlara göre, enkaz altından canlı çıkarılanların yalnızca% 3 ü uzman arama kurtarma ekiplerince kurtarıldı...”
o zmaan hem kendileri bilinçli olur hemde çevresine yardımcı olurlardı ....
......bu konu üzerine ne kadar yıprandığını tahmin edebilmek güç değil yazdıklarından
seni okudukça eksik kalan insanlığımı yargılıyorum
örnek oluyorsun
teşekkürler
Doğayı ciddiye almak lazım, kibirli, müsrif, kurnaz
insanoğlu güya doğayı insan zannedip kandırdığını sanıyor.
Acı fakat böyle.
Aklı başında insanlar, aklı başında projelerle, aklı başında (cebinde olmayan) insanlarla birlikte olmalı.
Doğanın kendini hatırlatması pek acıdır.
Umarım yazınız ciddiye alınırda bir kaç kişide olsa
bir pat çıkartır kendine. Umutsuzluğu bize o kadar çok aşılamışlar ki, hem kendimize hem doğaya yabancılaşmışız. Umarım aklımı olduğu yere devşiririz.
Saygı ve selamlarım
..
TÜM YORUMLAR (5)