Dedemi anlatmak istiyorum

İlyas Kaplan
1427

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Dedemi anlatmak istiyorum


Kasım akşamlarında ıslandığımız yağmurlar geldi aklıma
Hüzünden ağlıyor bak kuzinenin ateşi
Aç kollarını ben geldim
Koşarak ezelim bizi ayıran yolları dedem
Gecenin koynuna bıraktım hasretimi
Dışarda esen rüzgarla savrulan yapraklara bıraktım…

Deden öldü dediler
Kan damladı geceye
Göğsüme kurşun sıkıldı
Geceydi yalnız kalan
Geceydi kayalar kadar ağır
beklemekten
suskunluktan
Üzerimde isteksiz bir bıkkınlık çöktü

Evvel sokağın ucundaki soluk perdeli eve gittim
Sokak lambasından savrulan karları,
Tütmeyen bacaları yakmadan
Tül kadar hafif kutlu kış gecelerinde
Ekmek kadar sıcak
Sokağa çıkan kapıları açtım birer birer …

Tanıdık gelen iki satırın arasında buldum kendimi
Kimsenin önünde ağlamadığım kadar çok ağladım
Düşünceler içinde kaybolmuş
Saçlarım ,avuçlarım arasında darmadağınık
Hayat ne kadar hızlı da olsa
ölüm o kadar hızlı olmuyor bazen

Meçhul anılar hane hane şimdi
Ayaza kesen karanlıklarda nefesler ,
yedi kat göklerde
Bazen kış mevsimleri
Don etkisinde buralarda
bazıları, bereketli yağmurlar gibi
yüreklere su serpen cinsinden

Sabrı Eyüp'ten ,
İffeti Yusuf'dan ,
hikmeti Lokman'dan öğrenen dedem,
sevenlerinin gönlüne taht kurmuş bir insandı.
Gecesi Kur’an ve namaz,
gündüzü ibadet ve zikirdi.
Kimseyi kırmadan, incitmeden
yaşamaya özen gösterirdi.

Beyhude konuşmaz, boş işlerle meşgul olmazdı.
“Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi
imanının güzelliğindendir.” derdi.
Ben, “İmanın güzeli çirkini mi olur?
İman imandır.” deyince,
“Her şeyin tamı da yarımı da,
güzeli de çirkini de olur, evlat diye cevap verirdi.

Dedemi anlatmak istiyorum.
Bendeki yerini, giderken ardında bıraktığı koca boşluğu.
Vakit namazlarını cemaatle kılmayı çok severdi dedem.
Daha ezan okunmadan dakikalar önce camiye giderdi.
“Randevum önemli, bekletmek olmaz.” diye takılırdı bana .
Giderken tanıdık tanımadık herkese selam verir,
hayır dualarda bulunurdu.

“Cemaatle namaz kılmak
niye yirmi yedi kat sevap bilir misin evlat ?” diye sormuştu bir gün.
Çocuk aklımla “Camiler boş kalmasın diye cevap vermiştim.
“Yok, evlat öyle değil.
Cemaat demek, birlik beraberlik demek…
Din kardeşinle omuz omuza namaz kılmak,
onunla kol kola olmak demek.
Camide buluşup kaynaşmak,
eşin dostun halini hatırını sormak demek…

Hem camiye gidene kadar
hayvana, bitkiye, canlı cansız bütün mahlukata
bir faydası dokunur insanın.
Bir kedinin başını okşar,
susuz bir hayvana su verir,
esnaf arkadaşının selamını alır,
mahalleliyi şöyle bir kolaçan eder.” demişti.

İbadet eden gençleri çok sever,
onlara hususi ilgi gösterirdi.
“Gencin ibadeti güneş gibidir, etrafını aydınlatır.” diye
bizlere nasihatte bulunurdu.
Camiye bir çocuk gelirse eli boş dönmesin diye
ceplerini kuru üzüm, ceviz, fındık, fıstıkla doldurup öyle giderdi.

Dedemle akşamlar bir başka güzeldi.
Yatsı namazından gelmesini dört gözle beklerdik.
Dedemizin dizi, günün yorgunluğunu attığımız yerdi.
Altı kardeş dizinin dibine oturur,
onu dinlerdik.
Bize sırayla elindeki kitaptan peygamber kıssaları okurdu

Dedem “İki şeyi unutacaksın, iki şeyi unutmayacaksın.” derdi
“Allah’ı unutmayacaksın, bir de ölümü.
Neyi unutacaksın bilir misin ,
yaptığın iyiliği,
sana yapılan kötülüğü.
Yaptığın iyiliği sürekli anlatıp da canlandırmayacaksın.
Sana yapılan kötülüğü de sürekli hatırlayıp
hayatı kendine zehir etmeyeceksin.
Sana kötülük yapana bile sen iyilik yapacaksın,
iyiliğe iyilik her kişinin karı,
kötülüğe iyilik er kişinin karı.” derdi.

Sen söyle bir daha evlat:
"Allah'ın seni sevmesi,
senin Allah'ı sevmene bağlı değil.
Allah, seni yokluğunda sevdi diye
Allah'ı sevme makamındasın şimdi. "

Sevmeseydi Allah seni,
kim sevmeye değer görürdü ki seni.
Var kılmasaydı seni,
kim yokluğuna razı olmayacak kadar sevebilirdi seni.
"Başkaları var olduğun için sever seni.
Allah sevdiği için var etti seni." derdi
gülümseyerek.

Namazı kılıp gelince, diyeceklerini deyince,
saat de 10’u görünce
daha da dedemi kimse tutamazdı.
“Saat on yatağa kon“ diyerek odasına geçerdi.
Erken yatar fakat bütün geceyi uykuya teslim etmezdi.
Gecenin bir yarısı odasından gelen Kur’an seslerini işitir
teheccüde kalktığını anlardık.

Dedem, ömrü boyunca bize hep sabrı öğretti.
“Varlık da O’ndan, yokluk da…” sözünü
küçük dimağlarımıza nakşetmişti.
Kendisi de en dayanılmaz acılara sabretmişti.
Dile kolay, dört evladını kendi elleriyle toprağa vermişti.
“Veren de O, alan da O…” diyerek
nice imtihana göğüs gerdi dedem.

Yokluk gördü, yoksunluk gördü
fakat hiç yüksünmedi.
Dünyanın fani olduğunu o bize kendi yaşantısıyla gösterdi.
Seksen yedi yıllık ömrüne nice güzellikler sığdırdı.
Her fırsatta insanlara hayrı öğütleyen dedem,
ölürken bile bizlere nasihat etmeye devam etti;

“Birbirinizi Allah için sevin,
dünya hayatında önceliklerinizi iyi seçin!
Önceliğiniz namaz, Kur’an, ibadet olsun.
El alem ne der, o ne der, bu ne der, dert etmeyin.
Allah'ı razı etmek olsun derdiniz.
O razı olursa herkes razı olur.
Allah için yaşayın,
Allah için ölün.” diyerek son nefesini verdi.

Namaz kılmaya ezan vaktinden dakikalar önce
camiye giden dedemin cenazesi de
namazdan önce camideki yerinde hazırdı.
Yıllarca yürüyerek gittiği camisine
şimdi omuzlar üzerinde taşınmıştı.

Tanıdık tanımadık herkese
selam veren dedemin cenazesine
tanıdık, tanımadık herkes geldi.
Gençler cenazede pervane olup hizmete koşmuş,
çocuklar bile duaya amin demişti.

Ah dedem,
can dedem,
hayatını örnek aldığım dedem
Rabbim bizlere de senin gibi bir hayat,
seninki gibi güzel bir ölüm nasip etsin.
Biz senden razıydık,
sen de bizden razı ol,
Rabbim de senden razı olsun!

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 20.11.2025 12:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!