Küçükken bir an önce büyümek isterdik ya hani… Gece geç saatlere kadar uyanık kalmak, kimseye hesap vermemek, özgür olmak. Oysa kimse söylemedi bize büyümenin aslında ne kadar ağır bir yalnızlık olduğunu. Meğer büyümek, sadece yaş almak değilmiş; susmayı öğrenmekmiş, içe atmayı, alışmayı ve gitgide duygusuzlaşmayı… Meğer büyüdükçe insanlar uzaklaşırmış birbirinden, kahkahaların yerini derin sessizlikler alırmış. Bir gün uyanıyorsun ve fark ediyorsun ki, çocukken en büyük derdin kırılan oyuncaklarmış… Şimdi kırılanlar ne tamir ediliyor, ne de unutuluyor. Artık ağlayamıyorsun bile, çünkü kimse "neden?" diye sormuyor. Herkesin acısı kendine büyük, herkes kendi yorgunluğuyla baş başa. Ve sen, küçükken kaçmaya çalıştığın o dünyada, şimdi en derin kayboluşunu yaşıyorsun. Büyümek güzel değilmiş… Sadece kimse içindeki çocuğun nasıl öldüğünü görmüyormuş.
Yalvaramam koşamam
Ama sesini bırak bende
Biliyorum ki kopacaksın
Tutamam saçlarından
Ama kokunu bırak bende