Gece geç saatti. Mutfağın ışığı yanıyordu yine.
Kadın, ocağın başında bekliyordu.
Çay demlemişti.
İçmeyecekti biliyordu ama demlemişti işte.
Alışkanlıktı bu, umut gibi…
Çayın üstünde ince bir buhar,
içinde kırık bir dua: “ne olur bugün kazanmasın.”
Kapı açıldı. Yavaş, suçlu, sessiz.
Kocasıydı gelen. Yorgundu.
Ama asıl ağır olan elleri değil, boşluğuydu.
Cebinde para yoktu yine.
Konuşmadı.
Kadın da sormadı.
Çünkü cevaplar zaten gözlerinin altındaydı.
Kızları içeride uyuyordu.
Bir çocuğun uykusu kadar temiz bir sessizlik vardı evde.
Ama duvarlar biliyordu artık
her kaybın, her borcun yankısını.
Adam önce altınları sattı,
sonra televizyonu, sonra eşinin düğün küpelerini.
Kadın sustu.
Bazen bir kadının susması,
bağırmaktan daha çok kırar bir evin içini.
Bir gün kızının bisikleti de satıldı.
“Daha büyüğünü alırım kızım” dedi adam.
Ama o gün kızı büyümüştü zaten…
Anladı…
Ve bir sabah…
Kadın uyandığında, ceket askısı boştu.
Ne bir not vardı,
ne bir iz…
Yalnızca yarısı içilmiş bir çay
ve yere düşmüş bir fotoğraf:
üç kişi…
Artık ikiydiler.
Kumar, adamı almadı sadece.
Bir baba figürünü,
bir çocukluğun güvenini,
bir kadının içindeki sabrı da götürdü yanında.
Ve Kadın hâlâ aynı mutfakta,
aynı çayı demliyor…
İçmeden, beklemeden…
Yalnızca kaybetmenin tadını ezberlemiş dudaklarla
sessizce.
Kayıt Tarihi : 1.6.2025 20:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!