Bu durumda sistem çok miktarda aksar. Kargaşa sisteme egemen olur. Huzursuzluk, hırsızlık, darplar, gasplar artar vs. Köleci sistemde sömürü bitmeyen tükenmeyen bir enerji kaynağına dönüşür. 
Kaynaklar bozuk sistemin sürmesine harcanır. Bura da önemli olan sömürenin selametidir. Sömürü için gerekiyorsa Roma yakılır.
Düzen sağlama için ortaya konan yönetim, düzensizliğin sürdürülmesi; düzensizliğin sağlanması için yapılan yönetime dönüşür. Düzen sömüren için ürettirme esasına dayandığında altta kalanın canı çıkar, Kibir artar. Sınıflar ortaya konup ayrışır.
Kişilerin birbirine göre iş yapamaz olmasıyla, köleci sistemde iflas gibi yeni olgular ortaya çıkar. İflaslar ortamı, “birbirine göre eylemle olmanın” yeni denge süreçlerine götürecek olmakla belki herkes kendi kafasına göre kendi işini kendisi açamaz olacaktır. Fakat sömüren sistemin yönetimi buna izin vermez.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta