Islak
ve karanlık ve alabildiğine seyranlık o toprağın üstünde yürüyorum
ve gerçeğin kilden büstüne bakıp ayak sürüyorum
ve bir kaçış değil bu
ve belki de bir kucak açış
ve binbir zahmete
Toprak rengi bocalayışlar sarmaşığı
ve en karmaşığı bile darmaduman olmuş
ve roman kapağı kılığında bir albeni fukaralığı
ve iki aşk aralığı bir kaçamak rüzgarı sanki esen...
Tükettim anılarımı,
Hak ettim geride kalınmışlıkları özlemeyi
Sığınaklı kaçışlarımdan da kaçıyorum artık
Korunaklı hikayelerimin kahramanları da bir bir bitirdiler rollerini
Masallara uyarladığım yaşam kırıntılarını da boşuna aramayacağım bırakıldıkları yerde
Her yerde sessizliğim
Bahçeler soldu çiçekler açmadan
ve şişeler boşaldı kadehler dolmadan
ve gün battı dün doğmadan…
Kollarını açmış bekliyor utangaçlıklar
ve esirgenmiş
ve ferah
ve fena halde tutkulu
ve aldanmışlıklarıyla...
Penceresinde arzu var
Vapur iskelesi bekliyordu çığırtkan simitçilerin
ve çımacıların yorgun halatlarının arasından geçen
ve geçen seneden ve
bir öncekinden
ve daha bir öncekinden beri
ve hiç durmadan çay içen akşamcı kahvesi sakinleri ölçüsünde
Yalnız ve hoyratça esiyordu rüzgar
Her sabah olduğu gibi soğuk
ve kasvetli
ve eski kokuyordu Ulus’tki gar…
Tıpkı on yıl önceki gibi ıssız
Kurabiye tarifleri ile kandırdılar seni
Tıbbiye mezunusun oysa
‘Fatih-Harbiye’ romanını bile okumamış olsan da
Mürebbiye eziyeti çekmene razı değilim…
Yaşadıkların değil
Yarım kalacak,
Yarım sende kalacak,
Bir yarım sende, bir yarım sende olacak…
Yarım yamalak duracak,
Bir yarım sende, bir yarım parça parça parçalanacak…
Ahşap parke koridor boyu bıraktığın ıslak ayak izlerin kamaştırıyor gözümü
Aynı şampuan kokusu hiç değişmeyen
Odaya kadar uzanan ışıltılı bir koku
Biliyorum uzanmışsın yine masmavi saten örtünün üzerine
Beni bekliyorsun aynı çıldırtan bakışlarınla
Kimbilir kaç kez içti tenini dudaklarım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!