BİZİM YUNUS
Yeni Caminin, Cumhuriyet Caddesindeki kapısının sağ yanında, tahta arabasının üzerine özenle dizdiği kitaplarının başında hiç ses çıkarmadan gün boyu ayakta dikilip, sürekli elinde kitabını okuyarak gelenle geçenle hiç ilgilenmez, arada bir kitaplarının fiyatını soranlara gayet ciddiyetle ve kısık bir sesle “ Hediyesi 5 lira” der yine başını kitabına çevirirdi.
Tezgâhında; Battalgazi hikâyeleri, Hayber Kalesi, Büyük İslam İlmihalleri, Mevlidi Şerif, küçük Elifbalar… düzenli bir şekilde dizilmiş olup elinden hiç kitabını bırakmayan bu adam; siyah sakallı, orta kıyım uzun boylu, siyah boza yakın sürekli yakaları kalkık paltosuyla, siyah kaşlarını arada bir kaldırır gayet ciddi bir şekilde etrafı süzer yine kitabına bakardı.
Omuzlarına kadar uzamış siyah gür saçları arkaya taralı, ayağındaki asker potinleriyle nedense bana eski savaşçıları hatırlatırdı.
Yüzünde ki sert ve ciddi ifade gözlerindeki ağırbaşlılıkla bütünleşir, Siyah gözlerinde hem poyrazın alaborasını hem meltemin ılıklığını yaşardınız.
76-77’li yıllar.
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Değil,
Vallahi değil;