Bize bir şehir gerek,
Asfaltı vicdanla dökülmüş,
Kaldırımları geçmişe yaslanan.
Duvardaki afişler gibi yırtılmış umutlar
Her rüzgâr estiğinde savrulan.
Bir adam gerek sonra,
İnce belli bardakta çayı eksik,
Dudaklarında yarım kalmış bir türkü,
İçinde yarım kalmış bir kadın
Ve hep eksik bıraktığı bir hayat.
Sokağın köşesinde,
Kuru soğan soyuyor hayat—
Gözlerimiz yaşarıyor,
Ama ne aşk var ne de soğan.
Sadece hayatta kalmak için dönen bir bıçak
Ve keskinliğini yitirmiş bir adalet terazisi.
Bir çocuğun burnu akıyor mesela,
Mendil yerine cebindeki umutla siliyor,
Büyümek istemiyor kimse bu şehirde,
Çünkü büyümek;
"Keşke bilmeseydim" demekle eş değer.
Bir kadın var uzakta,
Eli hamur, sesi yağmur,
Omzunda alışveriş poşeti değil,
Bir evin yorgunluğu taşınır o kemiklerde.
Adam desen zaten susturulmuş,
Sigarasından çektiği nefeste özgürlük değil,
Kredi borcu var dumanın ucunda.
Her öksürük birikmiş sabrın hikâyesi.
Ve devlet...
Devlet mi?
O başka bir gezegende yaşıyor artık.
Burada halk;
Çay demleyerek devrim yapmaya çalışıyor.
Bir dilek tutuyorsun—
Zaten başka çaren yok.
Biri diyor: “Bu da geçer.”
Geçer ama ne zaman?
İçimizde dev bir trafik sıkışıklığı,
Korna sesleri susmayan bir öfke.
Aşk desen—
O da eski bir apartman,
Ne kaloriferi çalışıyor,
Ne de kapısı kapanıyor rüzgâra.
Ama yine de her sabah
İçeri sızıyor biri,
Gülüş bırakıp gidiyor,
Acı bırakıp kalıyor.
Bir şiir yazmak istiyoruz hepimiz,
Ama hayatın imlası bozuk,
Noktası yanlış yere konmuş,
Başı büyük harfle başlamamış bir cümle gibi yaşıyoruz.
“Çünkü bazı şehirlerde yaşamak,
Bir yangın tatbikatı gibi…
Kimse yanmıyor,
Ama herkes kaçıyor.”
Kayıt Tarihi : 27.5.2025 03:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!