“Evlat”
Rayihası gül,
Gülüşü cennet,
Hangi rüzgar nereye savurdu seni?
Ninnilerim kurudu, kör kaldı dualarım,
Kiminin duası kanla boyanmış,
Kiminin masalı küle bulanmış.
Taşların altında çok yürek kalmış,
Susarsak kara kaplı tarih yazarmış.
Elleri yoktu siz anlamazsınız
‘onlar çoktular, ben ise kalabalıktım.’
marttan sarkan bir sabahın ucuydu sanki her pencere
bir kâğıt gibi yırtılmıştı içimizden geçen şehirler
şehrin suçu büyüktü
suç nereye gömülür şimdi
Namluların ucunda asılı çocuk düşleri
karanlık güneşin gölgesinde atıyor yürekleri,
Yansımakta Tanyeri’ne
gölgelerin gözünden binlerce ahval, yankılanıyor menevişlerinden toprağa onca ahlar,
Ay tutkun!
Suskun!
Ruhunda binbir türlü rüzgarlar
Bugün dost görünür,
Yarın düşmanlar
Aslında, gözlerine yansır, ruhlarındaki
Boşluklar.
Kişiliği ne yaz onların, ne baharlar
Takmış destansı elmas gerdanlığını
Boynuna,
Bin dokuz yüz on beş’li.
Vatan sevgisini mühürlemiş bağrına,
Dilruba olmalı sendeki ben
Öyle güzel durmalıyım içinde
Yetmez, hem sözde olmak hem gözde
Her serde olmalıyım her kalemde
——Saklı kalmamalı hiçbir duygun benden
Görünmez ilmeklerle örülmüş boğazın karanlık köşeleri.
Vicdanın dört ayağı zamanın bir yakasında…
bakıyorum tarihten de eller kapatmış mavilikleri,
Kötülüğün, ceset kokularıyla somutlaşıyor adeta bulutlara,
Bitmedi,
bitmeyecek değil mi?
Gün geçtikçe artan
Bir türlü adını koyamadığım Heyelanlar var ruhumda,
Ama her yerini kaplayan,
içimin kulaklarını sağır edecek desibelde gürültülü
Nasıl biriktim sana bu denli dünya?
Ne yapmalı ki
papatyalar çiğnenmeden eriştirmeli bahara
Vaveylası göğü inletse soluk soluğa serçenin
Göğün kaşları çatılır mı?
görse ağlayan bebekleri
Yıkasa toprağı annelerin tuzlu yağmurları
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!