Bu coğrafyada ölümün bütçesi yoktur
Bir annenin gözleriyle tartılır yoksulluk,
Bakışlarında çürür gelecek.
Bir damla umut,
İki lokma korku,
Üç vakit susmak:
Kısa ömrün tekmili budur
Burada yaşamak
Ölümü taksitle ödemektir.
Cenaze alayları geçerken değil,
Her sabah aynaya bakarken yas'a başlamaktır.
Kahvaltıya değil, yokluğa oturmaktır burada yaşamak
İki lokmalık dua etmektir
Birini boğazında dizilen açlığa,
Diğerini içine gömdüğün çığlığa eklemektir
Yaşamı hibe etmektir burada yaşamak
Doğumla bir kurşun arasında sıkışmış ömürlerin suskunluğunda yitip gitmektir
Çocuklar büyümez burada,
büyür gibi yapar.
Kuşlar uçmaz,
kanatlanır da göğe değil, suskunluğa konar.
Her çığlık, içimizde boğulur
ve her gece bir mezar kadar sessizdir.
Burada yaşamak,
bir hastane koridorunda ceset beklemektir.
Bit yargısız infazdan
bir yakının çekip alırken ölüme ortak olmaktır.
Burada sabırla değil,
çaresizlikle yoğrulur zaman.
Gülmek lükstür,
ağlamak bile ayrıcalıktır bazı yüzlerde.
Gözyaşının bile
değeri ölçülür buralarda
Burada yaşamak,
bir kurşun sesinde düşen çığlığın ardından
"Bizim çocuk mu?"
diye titreyen bir babanın gözlerine bakmaktır.
Ve kimliksiz bir cesede
kendi adını kondurmaya utanmaktır.
Burada yaşamak,
bir duvar dibinde büyüyen ot gibi
görülmeden, bilinmeden sürmektir ömrü.
Kimi zaman bir karakolun soğuk taşında,
kimi zaman bir dilekçenin satır aralığında
kaybolur insan dediğin.
Burada herkes az çok ölüdür,
ya da diridir de, ölümle anlaşmalıdır.
Bir yudum su,
bir nefes hava
hep bir bedel karşılığı sunulur.
Alevî olmak
fişlenmiş bir kelimedir bu toprakta.
Burada yaşamak,
bir annenin,
bir kız çocuğunun,
bir taze gelinin sessizliğinde yankılanan
büyük bir çığlığa kulak kesilmektir.
Ama herkes sağırdır,
duyan da zaten susturulmuştur.
Ve onlar
Yaşamdan haz almayı unutanların çocukları,
yıldızların bile onlardan vazgeçtiği
bir gecede büyürler
Burada yaşamak,
bir kuyuya düşmek gibidir:
Ne çığlık duyulur,
ne ip sarkar.
Işık, ancak başkasının merhameti kadar uzanır
karanlığa.
Burada kendi gölgesinde kaybolur insan
Her yeni gün,
yeniden gömülü toprağa
ama cenazsi kalkmaz bir türlü,
çünkü burada kimse doğduğuna inanmaz ki öldüğüne inansın.
Burada yaşamak,
ömürlük bir suskunluktur.
Adın, unvanın, kimliğin olsa da
yok sayılmaktır yaşarken.
İşte bu yüzden:
Bu coğrafyada ölümün bütçesi yoktur.
Çünkü hayat çoktan iflas etmiştir.
Adlarını bilmezdik önce,
sadece “öldüler” deyip
bir sayı söyler
ve o sayın arkasına saklarlar
çığlıklarını.
Ama biz gördük,
bir çocuğun teninde parçalanmış sabahı,
bir annenin göğsünde delik bir masalı.
Suriye sahilinde dalga dalga çürüyen
bir halkın adını taşıyordu hepsi:
Alevi.
Yalnızdılar.
Bir kıyıda değil,
dünyanın vicdanında boğuldular.
Ne ölüm törenleri vardı,
ne yaslarını tutan bir dünya.
Sessizliğe gömüldüler.
Toprağa serilen bedenleriyle değil,
köklerinden sökülen inançlarıyla yandılar.
Kimse bilmez hangi haritada gösterilir
bir mezhebin kıyıya vurmuş çocukları?
Hangi tarih kitabı yazar
bir halkın kıyımını
“yanlış yerde, yanlış inançla doğdular” diye?
Ve biz,
bir dua bile edemezken adlarını bilmeden,
kimliğimizden önce
onların mezar taşlarına kazındı suskunluğumuz.
Salim DİYAP
Salim Diyap
Kayıt Tarihi : 16.5.2025 16:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!