Sevda Mesnevisi Şiiri - Dünya Yükünün Ha ...

Dünya Yükünün Hamalı
757

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Sevda Mesnevisi

SEVDA MESNEVİSİ I: Benliğin Kalbe Secdesi

I
Bir varmış bir yokmuş, kalbin derininde,
Yol alırmış seher vakti gizlinde.

II
Geçmişin izleri, yük olmuş omuzlara,
Ama aşkın nuru yol açar duvarlara.

III
Diyâr-ı Sen, bir sır, bir hüzün, bir sükût,
İçinde saklı kalsın tüm eski hülyut.

IV
Bir yoldaş ararmış kalp, yolda kalmış,
Her düşüşte yükselmiş, her yara balmış.

V
Ne kadın, ne şehir, ne rüzgâr, ne gece,
Sadece o yâr varmış, gizli, ince, ince.

VI
Aşk oymuş en güzel, yürekten yürek,
Dünya gelip geçer, o baki ve gerçek.

VII
Ey kalbim için yazılmış, görünmez yâr,
Gel artık, buluşalım, yansın her kâr.

VIII
Sözler susar dilde, gözler okur gönlü,
Kelimeler eksik kalır o gönül döngüsü.

IX
Sabırla dokuduk biz hayat yumağını,
Her iplik sevgiyle, her düğüm dua bağını.

X
Gecemiz mehtaplı, sabahımız rahmet,
Beraber yürürüz sevdanın menzilet.

XI
Geçmiş yükleri atarız, şimdi biz “biz”iz,
Diyâr-ı Sen’de her an, en derin hisiz.

XII
Sevda kâinat olur, sevda sonsuzluk,
Kalplerin aynasında hakikat doğuluk.

XIII
Gün döndü, kalbim durdu bir tek seste,
Sanki âlem sustu onun nefesinde.

XIV
Göz gözü görmeden tanıdı kalbim,
Ne bir ad sordum, ne sordular kim.

XV
Bir avuç bakışta bin ömür aktı,
Bir tebessüm, cihanı susturdu, yaktı.

XVI
Ten değmeden ısındı tenim,
Onunla oldum, işte "kendim."

XVII
Ne sevda dedikleri dildeki şeymiş,
Asıl aşk, o gelince her şey hiçmiş.

XVIII
Onun sessizliğiyle konuştum ben,
Her kelimesi bir ayetti yeniden.

XIX
Vuslat ne gecede ne günde olur,
İki ruh buluşur, an susar, nur olur.

XX
“Ben” dediğim eridi, “O” kaldı baki,
Aynada baktım, bendeydi Hakî.

XXI
Yüzü bana bakar, adı benle söylenir,
Ama bilen bilir ki, o yâr değildir…

XXII
O, Rabbimin “ol” demesidir surette,
Aşkın özüdür, tecellâda kıyafette.

XXIII
Artık ne gidiş vardır ne geliş,
O bendeyken her şey tamam, her şey eş.

XXIV
Diyâr-ı Sen’de vuslat, ayrılıkta değil,
Birlenmekle olur; bu aşk çok derin değil,
Sonsuz...

SEVDA MESNEVİSİ II: Vuslat Menzili

XIII
Gün döndü, kalbim durdu bir tek seste,
Sanki âlem sustu onun nefesinde.

XIV
Göz gözü görmeden tanıdı kalbim,
Ne bir ad sordum, ne sordular kim.

XV
Bir avuç bakışta bin ömür aktı,
Bir tebessüm, cihanı susturdu, yaktı.

XVI
Ten değmeden ısındı tenim,
Onunla oldum, işte "kendim."

XVII
Ne sevda dedikleri dildeki şeymiş,
Asıl aşk, o gelince her şey hiçmiş.

XVIII
Onun sessizliğiyle konuştum ben,
Her kelimesi bir ayetti yeniden.

XIX
Vuslat ne gecede ne günde olur,
İki ruh buluşur, an susar, nur olur.

XX
“Ben” dediğim eridi, “O” kaldı baki,
Aynada baktım, bendeydi Hakî.

XXI
Yüzü bana bakar, adı benle söylenir,
Ama bilen bilir ki, o yâr değildir…

XXII
O, Rabbimin “ol” demesidir surette,
Aşkın özüdür, tecellâda kıyafette.

XXIII
Artık ne gidiş vardır ne geliş,
O bendeyken her şey tamam, her şey eş.

XXIV
Diyâr-ı Sen’de vuslat, ayrılıkta değil,
Birlenmekle olur; bu aşk çok derin değil,
Sonsuz...

SEVDA MESNEVİSİ III: Sükût Menzili

"Sözün bittiği, aşkın dile düştüğü değil; sustuğu yerdir burası…"

XXV
Söz bittiği yerde başlar hakikat,
Sükûtla çöker kalbe o ilâhî sanat.

XXVI
Ne ses, ne nefes kalır bu menzilde,
Sadece bir “ol” yankılanır iç dilde.

XXVII
Gözlerime perde, kulaklara mühür,
Kalbimle duyarım artık her hüznü, her nûr.

XXVIII
Bir nefes gibi içime çekti beni,
Yok etti varlığımı, yaktı “beni”.

XXIX
O ben olmadı, ben O’na vardım,
Ben bende yoktum, ben O’na daldım.

XXX
Ne kadın kaldı artık ne erk,
Sadece bir aşk: ezelî, ölümsüz ve berk.

XXXI
Bu aşk öyle bir yangın ki küllü yok,
Ne başlangıcı var, ne sonu, ne yol, ne sok.

XXXII
Aynaya baktım, ben yoktum orda,
Sadece bir “Hu” yankılanır boşlukta.

XXXIII
Her seferde sustum, bir adım yaklaştım,
Her susuşumda bin harf feda ettim, aştım.

XXXIV
“Sen” dediğim artık ad değil,
Bir hâl, bir nûr, bir sır, bir tecellî değil…

XXXV
O sensin, ey içimde saklı Yâr,
Ey kalbimin kıblesi, aşkın ikrarı, karar.

XXXVI
Söz artık zâid, sükût virdim oldu,
Kalbim konuşur, dilim secdede soldu.

SEVDA MESNEVİSİ IV: Mi‘râc-ı Aşk

XXXVII
Bir geceydi, içim göğe secde ederken,
Bir çağrı indi kalbime: "Gel ey seven!"

XXXVIII
Ne Cebrâil geldi, ne bir kanat arandı,
Aşkın nuru aldı beni, semâya sarandı.

XXXIX
Yedi kat gök değil, yedi nefes aştım,
Her nefeste bir ben bıraktım, taştım.

XL
Dünya, bir hurda gibi düştü eteğimden,
Ben ki bir damladım, aktım göğe, zemzemden.

XLI
Birinci kat: Nefs-i Emmare, alev alev,
Yandım, geçtim, geride kaldı her hevâ cevrev.

XLII
İkinci kat: Nefs-i Levvâme, pişmanlıkla dolu,
Gözyaşımda boğuldum, kalbimle durdum soluk solu.

XLIII
Üçüncü kat: Nefs-i Mülhime, ilhamın kapısı,
Orada ilk kez duydu kalbim: “Sen, Ben’im yansıması.”

XLIV
Dördüncü kat: Nefs-i Mutmainne, huzur içindeyim,
Artık rıza gölgesindeyim, yok artık “ben” diye bildiğim.

XLV
Beşinci kat: Nefs-i Râziye, razı oldum neye varsam,
Kahrı da hoş, lütfu da hoş gördüm her neyle karşılaşsam.

XLVI
Altıncı kat: Nefs-i Mardiyye, ben O’ndan razıyım,
Ve artık O da benden, işte aşkın kıyısındayım.

XLVII
Yedinci kat: Nefs-i Sâfiye — saf nurla yandım,
Ben kalmadım, söz kalmadı, sadece “HU” kaldı ardım.

XLVIII
Orada sen vardın, ey içimdeki sır,
Ne kadın, ne suret; sen artık bir nâr, bir zarf, bir şi‘r.

XLIX
Ben sana âşık değilim,
Ben sende Allah’a ermişim.

L
Ey kalbim için yazılmış kadının sırrı,
Sen vuslat değil, sen Mi‘râc’ın dırağı…

SEVDA MESNEVİSİ V: Dönüş Menzili (Nüzûl-i Aşk)

"Her gelen döner, lakin dönen artık kendisi değildir…"

LI
İndim o yüce katlardan yeryüzüne,
Ama bende yer kalmamıştı yeryüzüne.

LII
Göklerde kaybettim “ben” dediğimi,
Yeryüzü artık tanımaz oldu bildiğimi.

LIII
Ne elim tutar eskisi gibi kalemi,
Ne dilim söyler eski türküleri, hece hece.

LIV
Her bakışımda bir perde kalkar gözümden,
Her seste Hak işitirim, bir özden, bir özümden.

LV
Ben gelmedim bu menzile kalmak için,
Ben döndüm, aşkı halka salmak için.

LVI
Şimdi bir sözüm varsa, o sözde sen varsın,
Bir susuşum varsa, o sükûtta “O”nun arsın.

LVII
Ey kalbim için yazılmış kadın,
Ben artık sana âşık değilim… ben artık aşkın ta kendisiyim!

LVIII
Sen bir surettin, bana Rabbimi gösteren,
Sen bir ilâhi kandil, beni yoklukla besleyen.

LIX
Ne sana dönüyorum şimdi, ne kendime,
Ben yalnızca ona dönüyorum, özdeki “Sen”e…

LX
Çünkü “Diyâr-ı Sen”, bir kadının teninde değil,
Allah’ın, seni senle seyrettiği kalbindedir.

SEVDA MESNEVİSİ VI: Veda-i Suret

"Kadına Veda, Mana’ya Secde"

LXI
Bir kadın sandım seni ömrüm boyunca,
Teninle aradım ruhun sonsuzca.

LXII
Gözlerini kıble bildim her secdede,
Sesini duydum, kalbimin en ücra hecesinde.

LXIII
Ama sen bir kadın değilmişsin,
Sen, Rabbimin bana gösterdiği ilk nişansın.

LXIV
Suretindir gelip geçen,
Mana ise hâlâ içimde tüten.

LXV
Veda ettim artık yüzüne,
Secde ettim kalbimdeki özüne.

LXVI
Artık ne adın kaldı ne sesin,
Benlik perdesi kalktı, göründü "Kesin".

LXVII
Sen, beni bana gösteren bir aynaydın,
Baktıkça kendime döndüm, ağladım, sustum, kaydım.

LXVIII
Her öpüşüm aslında beni öpermiş,
Her sarılış, nefsimi gömermiş.

LXIX
Kadın suretiyle geldin,
Ama geride Allah'ın tecellîsini bıraktın, gittin.

LXX
Giderken gitmedin aslında,
Çünkü ben sende O’nu görmüştüm aslında.

LXXI
Şimdi aşk başka bir şekle büründü,
Kalbim kabuk değil, nurla örüldü.

LXXII
Ey suret… ey güzelliğin perdesi,
Bundan böyle secde ettiğim, yalnız manânın kendisi.

SEVDA MESNEVİSİ VII: Risâlet Menzili

“Sırra eren susar, ama bazısı susmaz;
çünkü o artık söze emanet olmuştur.”

LXXIII
Bir zamanlar ben idim arayan,
Şimdi ben değilim, bende konuşan.

LXXIV
Bir nûr düştü içime, kelâm oldu,
Her hece, Hak’tan indi, selâm oldu.

LXXV
Dilimdeki söz değil,
Sözdeki dil ben değil.

LXXVI
Kalemim ben değilim artık,
Yazan O, söyleyen O, dönen O’ndur mutlak.

LXXVII
Ey aşk, seni yaşadım ben tenimde,
Ama şimdi seni duyuruyorum her nefeste, kelimede.

LXXVIII
Çünkü bu sevda, bende kalamaz,
Hak’tan gelen sır, gizli duramaz.

LXXIX
Anlattığım bir kadın değil artık,
Anlattığım, o kadında gördüğüm ilahi ışıktır.

LXXX
Benim hikâyem, herkesin hikâyesi,
Her yürek, aşkı bekler gecesi gecesi.

LXXXI
Diyâr-ı Sen bir şehir değil,
Her arayanın içindeki gizli tecellî, derin bir dil.

LXXXII
Şimdi yürüyorum halkın arasına,
Susmadan ama susarak; sırla, aşkla, alaca…

LXXXIII
Her çocuğun gözünde bir “Sen” ararım,
Her ihtiyarın duasında kendime yanarım.

LXXXIV
Çünkü ben oldum şimdi bir seyyah-ı kalp,
Aşkı anlatsın diye gönderilmiş bir harf.

SEVDA MESNEVİSİ Son Sûre

“Her aşk, bir sûreyle biter; çünkü her sûre bir sırla başlar…”

LXXXV
Diyâr-ı Sen bir kadın değilmiş meğer,
Bir varmış, bir yokmuş, bir yâr, bir haber.

LXXXVI
Önce sevdim, sonra yandım,
Yandıkça ben oldum, ben oldukça andım.

LXXXVII
Andıkça unuttum, unuttukça buldum,
Buldukça yok oldum, yok oldukça duruldum.

LXXXVIII
Bir bakışla açıldı göklerin sırları,
Bir susuşta çözüldü nefsin bağları.

LXXXIX
Sen ki kalbim için yazılmış bir hayaldin,
Meğer Rabbimin beni bana yazdığı bir âyettin.

XC
Aşkınla yürüdüm, aşkınla düştüm,
Aşkınla dirildim, aşkınla sustum.

XCI
Bu mesnevi biter, ama aşk bitmez,
Çünkü her "El-Fâtiha", bir "El-Vedâ" gizler.

XCII
Son söz değil bu:
Sözsüzlüğün kalbe işlediği bir HU…

Dünya Yükünün Hamalı
Kayıt Tarihi : 5.7.2025 15:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Şiirim, kişinin ruhsal yolculuğunun kalbinden doğmuş bir "Sevda Mesnevisi"… Her ne kadar “Diyâr-ı Sen” olsa da, özünde bu şiirim, 'Benliğin Kalbe Secdesi" dir. Bu 12 beyitlik bölümü hem tasavvufî, hem şiirsel, hem de içsel şerh ile yorumluyorum. Böylece bu mesnevi, okuyanlara bir aşk risalesi olarak kılavuzluk ediyor. I. Beyit: Bir varmış bir yokmuş, kalbin derininde, Yol alırmış seher vakti gizlinde. Bu, klasik masal girişinden çok daha derindir. Kalbin derininde başlayan yolculuk, seher vaktiyle örtülmüş; bu seher vakti, manevî uyanış demektir. Buradaki "bir varmış bir yokmuş", tasavvufta fenâ ve bekâ hallerini simgeler. Varlığın illüzyonunu, yoklukla yoğrulmuş aşkın hakikatine işaret eder. II. Beyit: Geçmişin izleri, yük olmuş omuzlara, Ama aşkın nuru yol açar duvarlara. Geçmiş burada “nefsin tortusu”, anıların kiri gibi. Ama aşk, ilahi bir nur olarak gelir ve “duvar” dediğin her engeli geçirir. Nefsin kalbindeki duvarlar, ancak aşkın nuruyla kalkar. III. Beyit: Diyâr-ı Sen, bir sır, bir hüzün, bir sükût, İçinde saklı kalsın tüm eski hülyut. Diyâr-ı Sen bir mekân değil, bir hâldir. Sırdır çünkü bilinemez; hüzündür çünkü ulaşılmaz; sükûttur çünkü kelimeyle anlatılamaz. Eski hayaller, artık bu sükûnun içinde tefekkür toprağına gömülür. IV. Beyit: Bir yoldaş ararmış kalp, yolda kalmış, Her düşüşte yükselmiş, her yara balmış. Kalbin yoldaşı, aslında ruhunun ikizidir. "Yolda kalmış" olmak, hakikat arayışının ortasında tükenmişliktir. Fakat her yara, bir şifadır; çünkü Allah’ın en büyük ikramı, acıdan gelen uyanıştır. V. Beyit: Ne kadın, ne şehir, ne rüzgâr, ne gece, Sadece o yâr varmış, gizli, ince, ince. İşte burada mecazdan hakikate sıçrıyorum. Aranan kadın, bir kişi değil; mutlak yâr, yani ilahî aşkın cisimleşmiş halidir. O "ince" çünkü rahmanîdir, narin ve zarif… ama güçlü bir sırdır. VI. Beyit: Aşk oymuş en güzel, yürekten yürek, Dünya gelip geçer, o baki ve gerçek. “Yürekten yüreğe” geçen aşk, tasavvufta batınî rabıta, yani kalpten kalbe sır aktarımıdır. Dünya fânîdir, aşk bâkî; çünkü Allah aşkı ezelîdir, ebedîdir. VII. Beyit: Ey kalbim için yazılmış, görünmez yâr, Gel artık, buluşalım, yansın her kâr. Bu, mecazı terk edip niyaza dönen çağrıdır. Artık yâr’a seslenilir. “Yansın her kâr” ifadesiyle dünyalık bütün kazançların feda edildiği aşka girilir. Bu aşk, zâhirde zarardır ama bâtında kârdır. VIII. Beyit: Sözler susar dilde, gözler okur gönlü, Kelimeler eksik kalır o gönül döngüsü. Burada hal dili öne çıkar. Söz değil, bakış konuşur; gönül gönle görünmez bir hatla bağlıdır. Bu, tasavvufta sükûtun zikre galip geldiği haldir. IX. Beyit: Sabırla dokuduk biz hayat yumağını, Her iplik sevgiyle, her düğüm dua bağını. Hayat bir dokumadır. Senin hayatında her iplik sabır, her düğüm dua olmuştur. Bu beyit, tevekkülün ve rızanın şiiridir. X. Beyit: Gecemiz mehtaplı, sabahımız rahmet, Beraber yürürüz sevdanın menzilet. Artık aşk, sadece duygu değil, bir menzil hâline gelir. Mehtap gecenin rehberidir, rahmet ise sabahın rahîmlik nurudur. Bu menzil, tarikat yolunda birlikte yürüyen iki salikin aşkıdır. XI. Beyit: Geçmiş yükleri atarız, şimdi biz “biz”iz, Diyâr-ı Sen’de her an, en derin hisiz. Geçmişin acıları, ayrılıkları artık yük değildir. Gerçek “birlik” gerçekleşmiş, iki ruh bir nurda buluşmuştur. “Biz” artık ayrı iki varlık değil, birleşmiş bir hakikattir. XII. Beyit: Sevda kâinat olur, sevda sonsuzluk, Kalplerin aynasında hakikat doğuluk. Son beyitte aşk artık bir âlem hâline gelir. "Kalplerin aynasında" doğan hakikat, tasavvufta tecellâ-i Zât mertebesidir. Burada artık insan, ilahi sırrın yeryüzündeki yansıması olur. Özetle: Bu mesnevi, bir kadına değil, kendi hakikatine, Allah’a yazılmış bir aşk menzili haritasıdır. Ve “Diyâr-ı Sen” dediğin yer: Ne bir kadın, ne bir şehir… Senin Allah’la buluştuğun içsel makamdır. Sevda Mesnevisi II: Vuslat Menzili” Bu bölüm, tasavvufta Fenâ Fillah (Allah’ta yok oluş), aşkta ise tamamlanma ve vuslat makamıdır. Kadın burada sadece sevgili değil; Hakikatin cilvesi, ilahi tecellînin suretidir. Bu beyitlerde: Aşk artık karşılıklı duygu değil, ilahi bir zuhur haline gelir. “Ben” silinir, “O” kalır. Bu fenâ hâlidir. Vuslat, maddi bir kavuşma değil, ruhta tekliktir. Sevda Mesnevisi III: Sükût Menzili Bu bölümde artık söz biter. Aşkta yok oluş, mutlak bir teslimiyet, bir dervişin son durağı, bir kulun sonsuz huzuru başlar. Sen sus dedikçe kelâm derinleşiyor, Kelâm derinleştikçe biz “Sen” oluyoruz. Artık aşkın kıyısından çekildik, Şimdi sükûtun kalbine iniyoruz… Bu Menzilin Özeti: ❝ Burada konuşan kalp değil; hiçliktir. Burada seven adam değil; aşktır. Ve burada vuslat, kavuşma değil; yok oluştur. ❞ Sükût Menzili, Diyâr-ı Sen’in hakiki kapısıdır. Orada artık kadın yok, şehir yok, ad yok… Sadece "HU" var. Sevda Mesnevisi IV: Mi‘râc-ı Aşk’ın Hakikati: ❝ Aşk, bedende yaşanmaz. Aşk, göğe yükselince hakikat olur. Ve hakikat, insanın içinde Allah’a yürüyen ışıktır. ❞ Bu menzilde âşık, ne sevgiliye kavuşur, ne kendini bulur. O artık Yokluk’ta Hak olur. SEVDA MESNEVİSİ V: Dönüş Menzili (Nüzûl-i Aşk) Şimdi aşık artık göklere çıkmış bir âşık, ama her Mi‘râc gibi, bu yolculuk da dönüşle tamamlanır. Çünkü Mi‘râc, sadece semaya yükselmek değil, Hak’tan halka rahmetle dönmektir. Sen bu dönüşte, artık eski sen değilsin: Aşkınla pişmiş, aşkınla yok olmuş ve aşkınla dirilmiş bir Hak yolcususun. 🕯️ Dönüşün Hikmeti: ❝ Artık aşk, birine duyulan şefkat değil; Tüm yaratılmışa duyulan rahmettir. Dönüş, vuslatı terk etmek değil; Vuslatı bütün varlığa taşımaktır. ❞ SEVDA MESNEVİSİ VI: Veda-i Suret Ey kalbinin kıblesine yürüyen Aşık… Şimdi o yâr’a son kez bakacaksın. Ama artık o bir kadın değil, bir ayna… Ve sen bu aynaya bakarken, kendini değil, O’nu göreceksin: Hakk’ı. İşte bu yüzden bu bölüm, ne ayrılık ne kavuşma… Bu, **“Veda-i Suret”**tir. Tenin hayâline, kalbin hakikatine secdeyle mühür vuran bölümdür. Bu Veda Bir Son Değil ❝ Surete veda etmek, aşkı terk etmek değildir. Gerçeğe secde etmektir. Kadına susmak, Hakk’a konuşmaktır. Ve bu, en büyük vuslattır… ❞ Bu bölümle birlikte; Aşık artık: Aşka tutulan değil, Aşk olan… Kadını seven değil, Hakikati gören bir derviş oldu. SEVDA MESNEVİSİ VII: Risâlet Menzili Ey aşkı kelimeyle değil hâl ile kuşanan AŞIK, Sen şimdi öyle bir menzile geldin ki, burada artık yalnız değilsin. Çünkü aşkı yaşamakla kalmadın, taşıyıcısı oldun. İşte bu menzilin adı: “Risâlet Menzili” – Aşkı yaşamaktan, aşkı anlatmaya; sırdan söze, kendinden halka... Risalet Menzili'nin Hakikati: ❝ Aşk sadece yaşanmak için değildir. Aşk, anlatılsın diye değil; Aktarılsın, yaşatılsın, şahit kılınsın diye vardır. Risâlet, nübüvvet değil; Aşkı dilden kalbe, kalpten halk’a aktarma emanetidir. ❞ SEVDA MESNEVİSİ Son Sûre Hem bir dua ile aşk yolculuğuna rahmet yağdırıyorum, hem de bu ilâhî menzili, bir sûre gibi kadîm bir mühürle kapatalıyorum. Ve böylece... Diyâr-ı Sen Mesnevisi tamamlandı: Bir kadından Hakk’a, Bir bakıştan Mi‘râc’a, Bir benlikten yokluğa yazılmış manevî bir aşk yolculuğu…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!