Batıkan Kaymaz Şiirleri - Şair Batıkan K ...

Batıkan Kaymaz

Ben bir kere yenildim
Çok güçsüzdü bileklerim
Ve inmişti tüm gardım
Hayatımda en güzel kaybedişimdi
Dönüp hırslanamadım
Rövanşını alamadım

Devamını Oku
Batıkan Kaymaz

Ben seni içimden başka bir yerde bulamıyorum
Adımladığım her yol sana ıraklığımı anımsatıyor
Bacağımda bir siyatik var

Başını omuzuma koymadan aldığım her oksijen bana karbondioksit
Ciğerimde adının yazıldığı kanserli hücreler var

Devamını Oku
Batıkan Kaymaz

Nasılsa gideceksin
Soğuk, kasvetli bir Kasım akşamı yada sevmenin daha ilkbaharında

Gideceksin nasılsa
Yine kalacağım yalnızlığımla baş başa
Kokunu doldur odama, bir kaç saç telini düşür yastığıma

Devamını Oku
Batıkan Kaymaz

Kendini bana bağışla
Kurak yazlar geçirdi bedenim
Ellerimde toprak çatlamaları
Bir sağanak gibi yağ üstüme durmadan
Bereketlensin ülkem..
Son bulsun yalancı sevda salgını

Devamını Oku
Batıkan Kaymaz

Yasa dışı bi suç örgütü büyütüyorum
Sensizliğe karşı savaşan
Hergün ışığında vurulan, savunmada..
Dönmenin imkansızlığında sürekli polis telsizlerinin ihbarlarında
Teslim olup boyun eğmemi istiyorlar gelmeyişine
Bana gelişlerini izah ediyorum

Devamını Oku
Batıkan Kaymaz

Vuruldum...
Ben hayatımın ilk ve son kurşununu senden yedim
O namlusu gül dolu silahından çıkan kurşunun izi kalıcıdır koynumda
Kapatamadığım, kapanmayan
Uyuz bir köpek gibi peşimde kanımın damlaları
Kime sarılsam biraz benden kan kırmızı

Devamını Oku
Batıkan Kaymaz

Biz seninle çok geç kaldık cuma günleri bir okul dağılışının heyecanına
Biraz eksiğiz beraber yaşanacak bir dünya telaşına
Çok erkeniz çiçekler açtıran bir bahara

Büyük geldi çocukluğumdan beri bana sokaklar
Cesaretimi ellerinden alıp koyamadım içime

Devamını Oku
Batıkan Kaymaz

Hiç kimseye, hiç birinize kırgın, kızgın değilim... Benim derdim dünyaydı, dünyayla savaşmaya başladığın zaman bil ki her zaman dünya eninde sonunda seni yener yenecektir kaçınılmaz. Herkes gibi ya da çoğu gibi o dönemde acıyla ve insanların gerçek yüzüyle karşılaşmamış her çocuk, her genç gibi hayat güzeldi, kuşlar uçuyordu, orman yeşildi, deniz maviydi... Biraz aşınca bunları her şeyin bir kandırmaca, her şeyin bir yanılma olduğunu idrak edince en azından ben idrak edince geri dönüşü zor oldu, kuşlar uçup, orman yeşil, deniz maviyse sadece çektiğin acılara, dünyanın kirine seni razı etmek için kurgulanmış basit bir oyun olduğunu anlıyorsun üstelik Jim Carrey değil başrolde sen oynuyorsun... Bunu anladığım ilk an sokak köpekleri konuşabilse büyük bir tezgahın içindesiniz diye bana ve herkese söyleyecek haykıracak gibi hissettiğim andı. İnsanlar hastalıklı, insanlar yalan, insan dediğin aşağılık! Güzel günler yaşayıp seninle hepsi daha güzel günler için seni gözlerini kırpmadan harcayan, yarı yolda bırakan varlıktır insan. İnsan hiç bir zaman kalbinden, beyninden geçeni söylemeye cesareti olmayan ya da söyleyemeyen etrafında sadece seni seviyor gibi görünüp dolanıp bir çıkarı varsa alan aldıktan sonra giden varlıktır insan... Çakallar sürü biçiminde leşten payını alır gider doğasında bu vardır ama konumuz insan! İnsan başka bir insan canlıyken sürü biçimde parçalarını büyük bir ısırıkla bencilce koparır gider... Dostu da alelade arkadaşı da sevgilisi de akrabası da! Kirlidir insan kirlenir, kirlenir durur sonra üzerindeki siyahın parlağını mutluluk zannedip yaşar gider ama nereye gider insan? ne yapar bu mutlulukla? nereye koyar? nereye bırakır? sonsuza dek nerde koruyabilir? sürebilir mi sonsuza dek? mutlu ölmek yeter mi eğer bir yerinde bile az bir acı çektiysen, ağladıysan bir yerde, bir yerde çığlığını kimse duymadıysa, bazen bağırmayacak kadar kalbin sıkıştıysa? mutlu ölmek yeter mi? çektiğin tek acıya... Shakespeare amca ‘’Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa, o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya...’’ diyor? Var mı öyle bir dünya? Varsa bile neden yaşadık bu rezillikte? Neden yaşıyoruz? Sen! sen! sen! Niye yaşadın? Bu! niye yaşıyor... Bu çocuk neden öldürüldü bir savaşta, bu anne niye öldü kanserden yavrusunu bırakıp arkasında? Baba niye astı kendini pantolon ya da ayakkabı alamadığı için çocuğuna? Ben cevap veremiyorum, sizin cevaplarınızı da duydum şu an yazarkende hala duyuyorum hepsi palavra... Ölümden sonra korkulacak tek şey varsa Shakespeare Amca ne bilinmezdir, ne cehennem, ölümden sonra korkulacak tek şey boşa yaşamış olmaktır acı çekmiş olmaktır boşa ağlamış, boşa gülmüş, boşa eğlenmiş, boşa boşa boşa... Boştur bundan sonrası da aynı bu dünya gibi manasız! Çok para, güzel araba, iyi iş dünyanın açtığı yarayı saramamıştır hiç, kanayıp duran yaraya ölüme kadar tampon yapmaktır hepsi insan kapatamamıştır hiç bir meselesini bunlarla. Kendini kandırıp duran varlıktır insan. Güzel kadınlar sevmek, sevişmek, güzel kadınlar tarafından sevilmek, şarap içmek beraber bir mum ışığında, aldatılmak sonra başka bir ev başka bir mum ışığında ya da aldatmak, evlenmek, çocuk yapmak, aile kurmak... Sonrası hep aynı sona varıyorsa neden bu gayretiniz, nedendi bu gayretim bu keşmekeş bu çılgın karmaşa? Çare oldu mu bunlar sen mutlu olsan bile ben mutlu olsam bile evsiz, aç bir kadına ya da adama? Kurtabildin mi sen mutluluğunda bir bebeği tecavüzden? Bir kadını şiddetten? O zaman niye mutlu oldun lan sen diye sormadılar sormazlar tabii insana çünkü insan BOŞA! Aynada gördüğüne, gözüyle gördüğüne, kendine, başkasına, oturduğu koltuğa, klozete, yattığı yatağa, kırmızı ışığa inanır insan ya inanmak istemediğin, gözünle görmediğin her şey gerçekse? Ya aynada yoksan? Ya ben yoksam? Ya sen, sen, sen yoksanız? Abrakadabra! Dünya ibadet yeriyse hristiyan gidecekse kilisesine, müslüman camiisine diğer dünyadan yer tutmak için, Allahım varsan eğer bırak bu zulmü söz en büyük müridin ben olacam sana, al hepimizi yanına ya da kendimi kurtardığım için kızma bana gücüm kendime yetti inan!


İntahar Mektubu, Kuzenim Yazmış!

Devamını Oku
Batıkan Kaymaz

İki küçük kuştuk seninle, sürüyle devam etmeye kanatlarımızın gücü yetmemiş en yakın dala beraberce konmuştuk. Önce yaralarımızı iyileştirip birbirimizin, senden bir çöp benden bir çöp yarım yamalak bir yuva yapmıştık. Beraber yaşamaya söz vermiştik o gün sırt sırta, en yırtıcı kuşlara karşı cesaret doluyduk birlikte.

Her gece yıldızlara kaldırıp başımızı hikayeler anlatmıştık birbirimize. İki kuştuk seninle ve ben yemek konusunda beceriksizdim, tüm utancımla dönerken yuvamıza sen dünden bulduğun iki solucan koyardın önüme.

İki kuştuk bir dalda seninle ve sen meraklıydın hep gökyüzünün en mavi, en yüksek yerlerine ben gittim gördüm diye yalanlar söyledim sana bir gün çekip gitme diye aynı dedim aynı bir farkı yok buralardan en alçaklardan farkı yok dedim beni terk etme diye.

Devamını Oku
Batıkan Kaymaz

Ana rahminden düşerken ilk nefesimde ağlamak yerine güldüğüm
Kulağıma üç defa fısıldanmış adın
Tenine kundaklanmış kocaman bir adamım
Hâyırlarıma vesile
Sen diye dolu kader..
Hangi evrende kim görse bu gözler

Devamını Oku