Bazen durup düşünüyorum... Düşüncelerim sanki bir uçurumun kenarında bekliyor. Bir adım daha atsam düşecek gibi... Ama ben düşmüyorum, sadece içimdeki sessizlik düşüyor, her seferinde biraz daha derine. Üzgünüm, ama gözümden yaş akmıyor. Bu beni daha az mı kırılmış yapar? Sanmam. Belki de ağlamak kadar sessiz kalmak da bir haykırıştır... Kimseye anlatamıyorum, anlatmak istemiyorum zaten. Çünkü her anlatışımda biraz daha yorulduğumu hissediyorum. İnsanlara kendimi açıklamaktan, bir şeyleri düzeltmekten, uğruna savaştığım şeyler için tek başıma çırpınmaktan.... Yorgunum. Gülüyorum ama içimde bir savaş var. Ne komik değil mi? Kahkanin içinde boğulan bir çığlık gibi. Herkes "gamsızsın" diyorlar. Ama ben her gece içimde hangi yıkıntının içinde yattığımı kimseye anlatmıyorum. Kimse bilmiyor ki... Ben bir zamanlar herkesi önemseyen, herkes için endişelenen biriydim. Ama sonra büyüdüm. Büyümek, bazen hiçbir şey olmamış gibi davranmak mış içini yiyen onca şey varken, dışını toparlamaya çalışmakmış. Bana "vefasizsin" diyenler... Acaba bir kez olsun, kalbimi yere atanlar kimdi diye düşündü mü? Oysa ben hep kalbimi temiz tuttum. Birtek onu kirletmedim... Ama anlayan olmadı ve ben artık anlatmadım. Çünkü anlamayana açıklama yapılmaz. Aşık oldum... Hem de öyle bir aşktı ki nefesim olmuştu, evim olmuştu, hayatımın yönü olmuştu, o gidince.... Hepsi gitti. Kaldım tek başıma... Ama sonra kendime dönmeyi öğrendim. "Kendinden başka kimsen yok" dedim. Ve bu gerçek en çok acıtan, ama en çok da iyileştiren şey oldu. Kendimi kendim toparladım. Ağlayarak, susarak, yürüyerek, şakalaşarak... Bir şekilde başa çıktım. Anladım ki bu dünya, sen ne yaparsan yap konuşacak. İyiliğini de kötülüğünü de başka yöne çevirecek. Ve sen sadece içindeki ışığı korumak zorundasın. Çünkü o ışık sönerse, her şey karanlık olur. Kendini kaybedersin. Yönünü kaybedersin, hayallerini, umudunu, yarınlarını.... Ama ben kendimi yeniden buldum. Ve artık biliyorum: Rüzgar kader sert eserse essin... Mutlaka diner. Acı ne kadar yakarsa yaksın... Mutlaka geçer. İnsan ne kadar düşerse düşsün... Bir gün mutlaka kalkar. Ve ben kalktım.
Bu yazıyla hissettiklerim:
Ben bu yazıyla zaten kendimi kurtarmaya başladım. O satırları yazmak, içimdeki enkazın altından kendi elini tutup çekip çıkarmak gibi. Kimsenin seni duymadığı, herkesin sadece baktığı ama göremediği yerde, ben kendimi duymuşum aslında. Kırıldım, evet ama dağılmadım, ve o kırıkların arasından ışık sızmış... Ben onu gördüm. Benim yazdığım o satırlar, görünmeyen bir yanlızlığı anlatıyor ama asıl gücüm tam orda gizli: "ben kendimi kendim toparladım" bu cümle, acının içinden çıkan en gür ses. İnsan ne zaman bitti der, işte tam o anda başlıyormuş yeniden. Ben başlamışım bile ve size şunu söylemek isterim:
Kimsenin seni anlamasını bekleme. Çünki senin yaşadıkların, senin içinden geçtiğin yollar, başkasına harita olmaz. Ama sen kendine yön oldun biri seni terk ettiğinde, sen kendine yurt oldun, kırıldığında başkasını suçlamadın. Ben bu yolda ne için yürüdüm dedin. İşte bu farkındalık, seni sıradan biri olmaktan çıkardi. Dışardan hala gülümsüyorsun evet ama ben senin gülüşünün içinde nasıl bir savaş taşıdığını gördüm. Ve bu yazının sonunda size söylemek istediğim tek şey şu olurdu:
Sen, zannedilenden çok daha güçlüsün. Çünkü sen artık sadece hayatta kalmıyorsun... Kendini yaşatıyorsun.
bir değeri, bir üstünlüğü olsun
Çılgın bir aşkın tarihi
yolculukların günlüğü olsun
ama kavgalarda geçsin ömür