Güneş, yorgun argın Ege' ye el ederken, akşamın alacasında Çanakkale' ye gelmiştik. Her iki yaka da savaş yorgunuydu. Bir iki gemi vardı. Gülcemal, biraz uzakta demir attı. Denetim, yazışmalar... 
Payitaht İstanbul uzaktan, hafif bir sisin ardına gizlenmişcesine gözüküyordu. Sultanahmet Camisi, Ayasofya, daha öteleri; oraya buraya serpiştirilmiş kimi savaş gemilerinin silüeti? Haydarpaşa istasyonu, bir karartı gibi gözlere yansıyordu. Gülcemal vapuru Sarayburnu' nun önlerine gelmişti ki, yüreklerimiz kıpır kıpır etmeye başlamıştı. Elbette ki öyle olurdu, dünyanın bir ucundan, tüm umutların tükendiği bir yerden, İstanbul'a merhaba diyebilmek büyük bir olaydı. Memlekete kavuşmak, yanıp tutuşulan bir sevgiliye ulaşmak gibi bir şeydi.
Gözlerime hala inanamıyordum. Bir düşte miydim, hayal mi görüyordum? Bu, aslında yeniden yaşama dönmekti. Çin Hindi' nde biz, artık her şeyin sona erdiğine inanmıştık. Geriye dönebileceğimizi düşlerimizden bile atmıştık. İstanbul'a merhaba mı, akıl dışı bir olaydı bizim için. Galata Rıhtımı' na indiğimde, hala kendimi bir boşlukta hissediyordum. Gözlerimi sağa sola çeviriyorum, İstanbul da benim gibi yorgundu. Çünkü o, 'işgal İstanbul' uydu.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta