Semtimizde  şekerci, bir  deli  Rıza  vardı,
Kimsesizdi  sersefil, sokaklarda  yatardı.
Soğuklardan  mosmor  olmuş,  limon  gibi  sapsarı,
Yardım  kabul  etmezdi, nane  şeker  satardı.
Karga  burun  lakaplı, Fevzi  ağabeyimiz,
Pilot  Necati-  katil  Kerim, Gürsel  beyimiz.
 
Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir  ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...  
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
Devamını Oku
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




ÇOK ÇOK ÖNEMLİ BİR NOT. Bakırköy-Osmaniyeli, Sayın kadim dostlarım,yapmış olduğunuz o güzel ve duygusal yorumlarınıza teşekkür ederim,geçen uzun yılların ardından unutmuş olduğum fakat sizlerin hatırlatması ile bu mümtaz kişileri de şiirime ilave etmek üzere aldığım notlarla yeniden kaleme almayı kendime mecburi bir görev edindim.Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan tüm dostlarıma sevgiler,saygılar sunar kalıcı sağlıklar dilerim.ŞAİR VE YAZAR N.GÖKHAN SONSEL
çıkarken aksunun yokuşundan
kuru fasulye yoğur yerdik hasan sakadan
girerdik yıldırım sinemasına çıkardık hacı beyin üzüm bağına,
manav fettahın bahçesinden çalardık böğürtleyenleri
ipek sinemasında içerdik nane likörü
arap ilhanın çay bahçesinden zargana kemalin esen tepesinden,
on bir yıldızın kedi arifi antranörümüz palet ahmeti,
hatırlayamadığımız iki tane rıza kemik rıza kral rıza
yerdik galeteyi kumkapı unundan
futbolu oynardık hayriye ablanın kumundan
çok içtik orta çeşme çoban çeşme suyundan osmaniyeli geçmez altılı huyundan....
SELAM OLSUN BAKIRKÖY OSMANİYEME
aksunun çeşmesi durmaz akıyor
osmaniye kızları çok can yakıyor
hepsinin yüzünden aşk akıyor
bakınca insanın kalbi duruyor....
pazar kurulur salı günleri
pazarda dolaşır aşk bülbülleri
erkekler yan bakar tutmaz dizleri
bakınca insanın kalbi duruyor...
benimde sevgilim osmaniyeli
onu benden gizler tül perdeleri
bana hayat veren ela gözleri
bakınca insanın kalbi duruyor.....
SELAM OLSUN OSMANİYEYE
burası ne agora meyhanesi ne ispanyol meyhanesi, burası cemiyet sokağının dama çıkan merdivenli meyhanesi, şarapçı şarabından votkacı votkasından köfteci hurşit amcadan biraz köfte ekmek işte hazır yemek ben ne turhan oğuzbaş ne ümit yaşarım ben kendi duyduğum hissi kendim yaşarım ben mersinli ali ustanın oğlu apo taşurum...
Harika bir Osmaniye gezintisi yaptim sayende Eski halinden eser kalmasada hatiralar unutulmuyor Rahmetli naneci Riza güzel maniler söylerdi Az nanesini yemedik cocukken Herkes bir birini tanir kollardi Kimler yoktu ki Berdus Ahmet HüseyinArab ilhan Lakapsiz olan taninmazdi ) Bütün hatiralar yerle bir Dostlarin cogu rahmetli olmuslarTesekkürler bu güzel Nostalji icin Selamlar
Nuri Bey,
Sizi tanımıyorum ama şiirinizdeki kişileri tanıyorum, birini yazmayı unutmuşsunuz birde çolak mustafa vardı,...galete satardı herkez onu sever ve korurdu,Osmaniye camii müezzini İbrahim amcanın oğlu idi. Var mısınız eski osmaniyeliler bir eski osmaniyeler sitesi kuralım. Ben mustafa'nın kardeşi EMİNE .
yazdıgınız bu güzel şiirde mahallenin namus bekçileri bolümüne ARAP İLHAN ı unutmuşsunuz.gerci o dönemlerde o kadar çok namus bekçisi vardıki. Ben Osmaniye KÖYALTI sokaklı olarak Osmaniyeyi bu kadar güzel anlatan bır şiir oldugu icin cok memnun oldum.TEŞEKKURLER elinıze saglık
Fil damı denilen yer, sebze bahçemiz,
Etrafında küçük evler, hepsi tertemiz.
Güllerden görünmezken,çift kat evimiz,
Bir huzur sokağıydı, bizim mahallemiz.
çocukluğum osmaniyede ve fil damında geçmişti benimde.bu şiiriniz çok eskilere götürdü beni..teşekkürler
bir osmaniyeli olarak hiç duymadığım bu (zargana
hariç) insanlar çeşke hala yaşasalar zira artık osmaniye den eser yok ama genede bu insanların yaşadığını bilmek güzel kalbinize sağlık....
SN.SONSEL,
OSMANİYE ŞİİRİNİZİ OKUYUNCA ÇOK DUYGULANDIM. HEMEN ANNEMİ ARADIM. KENDİSİDE ÇOK DUYGULANDI.BAHSETTİĞİNİZ ŞAHISLARIN HEPSİNİ TANIYOR. HATTA ANILARI BİLE VAR.MANAV ORHANI, YANIK SESİSYE TÜRKÜ SÖYLEYEN ÇÖPCÜYÜ VE BAKKAL NEFDETİ VE AKSU ÇEŞMESİNİ UNUTMUŞ OLDUĞUNUZ SÖYLEDİ.
ANNEM, EFE MEHMETİN KIZI, KARAKAŞ MUSTAFININ KARDEŞİDİR.
ANNEANNEMİN FİLDAMINDA YAPTIRDIĞI KAHVALTILARI, BAKKAL AMCANIN KIZLARI CANAN VE ELİFİ UNUTMAK BENİM İÇİN MÜMKÜNMÜ ?
SEVGİ VE SAYGIYLA
Bu şiir ile ilgili 11 tane yorum bulunmakta