Bana bir şeyler söylemek isteyen adam
Falımda çıktın bugün
Yine durgun ve sessizdin
Başkası olamaz, tarif aynen sendin
Allah cesaretini artırsın da
Söyle artık, neyse derdin
Sen erkeksin
Şimdiden belli
Baktığı yeri
Delip geçen
Gözlerinden
Mutluluk saçan
Yine tüylerim ayakta
Ağlatan sesin kulağımda
Her Cumhuriyet Bayramında
Lekelenmiş gururum
Sevincim buruk ama
İhanet ettiler sana
Daha uçağa bindiğim anda pişmanlık kemirmeye başlamıştı içimi. Almancı olmak için de geç kalmıştım, geri dönmek için de.
Havaalanına indiğimden beri her şey yabancıydı bana. Nereye baksam değişik şeyler görüyordum. Evler, sivri sivri çatılar, tahta merdivenler, küçücük odalar, hele de yağmurlar. Dinmek bilmeyen, beni güneşe hasret bırakan yağmurlar.
Hiç dışarı çıkmıyordum. Biri beni çevirir, bir şey sorar, cevap vermem gerekirse diye korkuyordum. Akşama kadar otuyordum annemle evde. Bizim için tek değişiklik, babamın işten gelmesi ve birlikte alış-verişe gitmek oluyordu. Dışarıda ilk öğrendiğim, tranvaya nasıl binildiği oldu. Bir de evet (ya) , hayır (nayn) ve anlamıyorum (niht ferşteyn) kelimelerini öğretti babam.
-Eğer ben işteyken biri kapıyı çalar da Almanca bir şeyler söylerse, niht fersteyn dersiniz.
diye öğütlerdi.
O güne kadar hiçbir Alman kapıyı çalmadı, ben de hiç kimseye niht fersteyn demedim. Yine sıradan bir gündü. Annem mutfakta uğraşıyor, ben de tv seyrediyordum. Bu arada merdiven başından gelen sesler dikkatimi çekti.. Birden kapıya hızlı hızlı vurulmaya başlandı. Gidip kapıyı araladım. Uzun boylu sakallı bir genç adam heyecanla bir şeyler söyledi. Anlamadım tabi.
Özür dilesen şaşardım
Ya da çiçek falan
Sevmeler, mevmeler...
Beklenecek senden
Ancak bu kadar
Acizliğin daniskası
Ne senin kara kaşın
Ne senin elâ gözün
Beni hep ağlatan
Yüreğimi hoplatan
O ses varya
Bana her şeyi unutturan
Yaş olarak kaldın gözlerimde
İçimdeyse ukde
Damla olup düşer misin
Çıkar mısın ordan bilmem
Kalır mısın yoksa benle
Son nefesimde de
Göğsümü göğsüne dayayıp
Kollarımı boynuna dolayıp
Sarılmak istiyorum sana
Herşey beklesin
Olurya ağlarsam hani
Başımı okşamayı da unutma
Yanlışlarla dolu dünyada
Hep doğruları aradım
Ambalajından çıkarmadan nefsimi
İkiyüz derecede fırınladım
Çok yaktı bazen
Kor olup içimi
Boşa koydu dolmadı
Doluya koydu almadı
Yalvardı sonra kadın
Dedi ki,
Yok bu işin oluru
Kılıçtan keskin, kıldan ince




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!