Bir kere toplum ve halk ve siyaset kavramları, kafalarda farkındalık olarak iyice oturmuş olmalıdır. Toplumu halk saymak, halkı toplum ve siyaset görmek, toplumsal siyasetle propagandif parti siyasetlerini eş değer yapmak toplum yönetimlerinin ve halkın en büyük açmazıdır. İkinci olaraktan da, toplumsal kültür olanla, halksal kültür olan, karıştırılmamalıdır. Üçüncü olaraktan da, toplumsal olanın kararını, toplumsal olan, nesnel ilişkilenmenin verdiğini bilmeliyiz.
Türban, toplumsal bir kültür değildir. Sosyal (kişi keyfilikli yaşamı tüketmeli) , halksal ve kişi öznellikli; kişi-kişi, kişi- grup ya da kişi cemaat, girişmeli fonksiyonelliktir. Toplumsal olan; zorunlu olarak, canlı ve cansız bir üretme, üretimi bölüşme, ilişkisidir. Toplum bir tüketim alanı da değildir. Arabayı toplumdan alırsınız, sosyal (halkçı) yaşam içinde de, kullanımını tüketirsiniz. Türban talebi, ne üretimin (toplumun) ilişkileniş zorunluluğudur. Ne de üretimin yaklaşık doğrulukla, dağıtılmasının (toplumsal paylaşımın) bir zorunluluk talebi, değildir. Sizler cemaat ilişkisini, toplumun ilişkisi yerine koyduğunuz an, iş şirazesinden çıkar.
Ki toplumsal bir kurum ve kuralların aidileşme ilişkisi de, toplumsal kültürümüzü oluştururlar. Ne yazık ki inançlar, bunun (toplumsal kurum ve kuruluşların) içinde hiç yer almıyor. Üzgünüz ki toplumsal ilişkilenişler nesnelden, nesnelin üretiminden, üretimin gücünden geliyor. Nasıl toplumu inançlarla düzenleyemezseniz; halkı da, tüm bir nesnelliklerle düzenleyemezsiniz. Halk tam bir soyut inançlar yaşantılaşma alanıdır.
Bunları başardığınız zaman, “her şey tartışılır olmalı” sözünüz bir haklılık kazanacaktır. Her şeyin tartışılırlığının bir alan, zaman, zemin devinmesi içinde, yerli yerinde, olduğu görülecektir. Yoksa her şey tartışılmalı diyerekten, halksal olanı, toplumun başına; toplumun içinde olanı da, halkın sırtına kondurup, boşu boşuna olgu devindirilmesi için kan ter içinde kalmanın, beyhudeliği değildir. Halkla, toplumun ayrı alan olduğunu kavrayamayan insan, nasıl her şey tartışılır deyip de, tartışır olacaktır. Öznel, soyut sığınmaların siperinde veryansın da etmemeliyiz. Az çok alfabesi bilinmeyenin tartışması, kör dövüşü olmaktadır.
Anlaşılır olsun diye çarpıcı örneklerle toplumsal olanı açıklayayım. Bu konuları İnanç Ve Toplumsal Talep, Toplum Ve Halk gibi makalelerimde işledim. Ama yine bazı değinmeleri buradan da belirtmekte yarar var. Çünkü bu konular neredeyse toplumun ve halkın bir can damarıymış gibi tartışılmaktadır. Buradan da, etnik yapılara rahatlıkla sıçranarak aynı bilmelik garabetleri, konu edilebilmektedir. Zaten etniklikte bir inanç ve inanç kültürü gizemciliğidir. Değilse 10 000 yıl ve daha da öncelerinin etnik yapıları ve otantik yaşamsal süreçlerinin neredeyse hiç birisi şu anda ortada yoktur.
Denize dalar iken, oksijen tüpü ile dalacağınızın kararını, ne siz alırsınız, nede bir başkası bunu, keyfilikle size söyleyebilirdirler. Yine enjeksiyon (akıtma) yaparken iğnenin ucunu kapalı tutmayı, ya da; ucunu bir dezenfektan ile silmeyi, siz; ne keyfilikle yaparsınız, ne de, bir başkası size keyfilikle bunu dayatır.
Yine bir aşçıbaşı, başına kepini giymesini veya özel giysisini giymesini; ha keza bir motosikletliye kaskı, ya da bir itfaiyeciye özel giysisini giymesini, ne sizler keyfilikle dilersiniz, ne de birisi size keyfilikle bunları dayatır. O zamanda biz, toplumsal olana, bunun kararını kim veriyor, diyerekten cevher yumurtlamamalıyız! Toplumsal alanla, halk alan, ayrı değerler üzerinde ve birbirine göre zamanca geri sekanslarla çalışırlar. Toplumsal olan, sizin bilincinizden ve sizin anlayışlarınızdan ve inançlarınızdan farklı çalışır. Eğer ticaret yapıyorsanız, inandığınız için değil, bir zorunluluktan ötürü yaparsınızdır.
Sözü uzatmayalım. Toplumsal olan nesnel ve ilişkisel, yasallıklı bir zorunluluktur. Toplum bu tür zorunlu ilişkilenmelerle kurallaşır ve kurumlaştırılaraktan da toplum olur. Kurum ve kurallar toplumun müktesebat gücüdür. Artık bunlar size, yasalarla ve kurallarla dayatılır. Dikkat edin başlangıcında ne siz bunun kararını alıyorsunuz, ne de bir başkası bunun kararını alıyor. Deneysel uygulamacılıktır bunun kararını alan. Siz öznel keyfilikle projeleyebilirsiniz. Ancak uygulaması içinde proje öngörü öznellikleriniz eğilip bükülen, tam da sizin istediğiniz gibi olmayan, bir girişmeler ürünüdür. Bir zorunlu oluşların ilişkilenmesinin, nesnel ve toplumsal davranımını, tutumlaşmak zorundasınız.
Şimdi toplumsal yapı hakkında az çok fikir edinen biri, bir halk tutumu olan inançları, toplumlar için zorunlu ve ilişkisel olmadığının yüzlerce anlaşılmasını kafasında çözümleyebilecektir. Bilmezler ya da çıkarcı zübük niyetli kimi tartışmacı kişiler, konuyu; yani türbanı, tutup toplumun meselesinin içine, insan hakkı ve demokrasi gereğidir söylemine girerek sanki bir toplumsal zorunluluk gibi, getirip dayatılmaktadır. Ve de “bunun kararını siz mi veriyorsunuz? ” gibi artık içi boş bir beylik söylemce diyerekten de bir bilmiş bilmiş karşılıkla, halkçı tutumu toplumcu gündem etmesi, tam bir saçmalık, karanlıkçılık ve karıştırmadır. Halkın serbestlik öznelliği, toplumsal işleyişin demokrasisi yapılmaktadır!
Sizin araba sürmeniz, ya da arabayı sürmemeniz; arabayı orada değil de, burada sürmeniz, nasıl bir toplumsal demokrasi değilse; sosyal hayatın bir sağlayışı olan örtünme inanç aidiyetini de, ne var canım, ne olacakmış? kabilinden, toplumdan istenmesi de bir sosyal hak kapsamında değildir. Bu fikir özgürlüğü de değildir. İlişkisizlikleri içinde söylenen her söyleme, adı üzerinde, deli saçması denir. Bir toplumsal işleyişe ilişkin söyleminiz öyle ya da böyle, alışılana; bilinene, kökten ters olabilir. Ama bu bir bikir özgürlüğüdür.
Örneğin şöyle şöyle yaparsanız, tren istasyondan durmadan, yolcularını alıp gider, diye bir fikri ileri sürersiniz. Fikriniz sanal ve uçuk gibi de olsa, bu söylem deli saçması değildir. Makul ve bu tamamen bir fikir özgürlüğüdür. Çünkü fikrin devinme zemini toplumdur. Sağlanabilir olması da sağlanamaz olması da toplumsal güçle var edilir. Uygulaması ile zaman ve zemine bağlı mümkün olur ya da olmazdır.
Ama siz ne var canım, bu bir fikir özgürlüğüdür. İnsanlar inancından ötürü yaşantılaşmasından ötürü okula çarşaf, türban, spor kıyafeti gibi öznel keyfilikli inanma tutumları ile gelsinler derseniz; bu bir fikir özgürlüğü değildir. Çünkü bunların devinme zemini ne toplumdur ne de toplumun bir kurumu olan eğitim alanlarıdır. Ne de bunların toplumsal sağlanışlarını (toplumun üreterek sürdürülebilirliği gibi koşulunu) bir hak olaraktan ve bir demokratikleştirme olaraktan giriştirilmesi olası bile olmaz. Ne de toplumla ittifaklaşmanın yükümlülüğünü ortaya koyabilirsiniz!
Uygulamasını, doğrulamasını, yanlışlaşmasını yapamayacağınız bir soyut nötrlüktür. Siz toplum içinde bir mühendis hakkını, bir çöpçü de olmayışının yükümleşme talebini, üretim farklılığı olaraktan, toplum dinamiği içinde var olması ile içsininsinizdir. Ama türbanı okulda bir hak olarak verir olmanızın karşı yükümleşme ve toplumsal dinamiğini nasıl ortaya koyacaksınız? Yani mühendisin sağlayışı çöpçü için ve çöpçünün değer sağlayışı mühendis için içsini lir, yükümlenilir, toplumsal zaman zemin girişir devinmeli bir zorunluluktur.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 30.6.2010 16:33:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!