Asıl Hüzün Şiiri - Huban Asena Özkan

Huban Asena Özkan
336

ŞİİR


11

TAKİPÇİ

Asıl Hüzün

Bir sonbahar yaprağıydım, aynanın karşısında düşen.
Yaşımın sayısı, avuçlarımdaki çizgilerde taştı.
Yarına ertelenmiş her kahkaha, çatlak bir saksıya ekilen tohumdu;
Filizlense bile, kökleri taş duvarlara çarparak kırıldı.
Her parça, bir çocukluğun kemiklerinde biriken sessiz çığlık.

Çocukluğum, cam bir fanusta donmuş bir balığın,
Yağmur yağdıkça sallanan ama asla ıslanmayan yalnızlığıydı.
Camın ardından seyrettiğim gökkuşağı,
Bir yalan kadar renkli ve erişilmezdi.
Büyümek dedikleri, başkasının ayakkabılarını giymekti
Ayağım sığdı ama topuklarım kanayarak yürüdü taşlı yollarda.
Kan izlerim, kaybolmuş bir haritanın işaretleri gibi,
Unutulmuş patikalara dönüştü.

Gençliğim, biletini kaybetmiş bir yolcunun
İstasyonda saatler geri sayarken raylarda eriyen dumanıydı.
Trenler geçti, istasyon boşaldı;
Ben ise bir valiz gibi açılıp saçıldım.
İçimdeki "keşke"ler, istasyon banklarında çürüyen portakal kabukları…
Aşk, bileğime taktığım yıldızlı bir bileklikti
Güneş doğunca sönen fosfor izlerinden geriye kalan
Bir avuç kül ve bir "keşke"ydi sadece.
Küllerimi savuran rüzgâr,
Bir daha asla tutuşmayacak bir ateşin son nefesiydi.

Şimdi saçlarıma düşen her beyaz tel,
Pişmanlık değil; yarıda kesilmiş bir cümlenin son noktası.
Her biri, bir mevsimin kapağı kapanmamış defteri.
Bedenim yaş alırken, aynadaki kadın soruyor:
"Kaç mevsimi rüyaların kıyısında çürüttüm?
Kaç tanesini köklerime gizledim?
Neden her ilkbahar, bir cenaze töreni gibi
Toprağa düşen yapraklarla başlıyor?"

Gölgeler, geçmişin büyümeyi reddeden çocukları
Avuçlarımda ağlıyorlar, tırnaklarımda kan izleri bırakarak.
Her çığlık, bir duvar saatinin sarkacı gibi
Zamanı döve döve ilerletiyor.
Zamanın kumları avuç avuç kayarken,
Kum saati, dökülenleri unutulmuş bir defterin
Solmuş sayfalarına yazıyor
"Her tanesi bir 'şimdi'nin ağırlığıydı,
Ama sen 'dün'ün çuvalını sırtında taşıdın,
'Yarın'ı ise bir dilenci gibi kapına bıraktın."

Ve asıl hüzün, yaşın kadar yaşayamadığını
Anladığında başlar:
Bir çocuk uykuya dalıp,
Beyaz saçlarla uyandığında
Yastığında biriken küller,
Ve artık asla geri gelmeyecek olan,
Çocukluğunun kemikleridir.
Bir kum saati gibi avuçlarından akarken
Ve sen,
Ellerini yıkadığın lavaboda
Kendi yüzünü tanıyamadığında.

Şimdi aynada büyüyen çatlak,
Bir nehir gibi ikiye böldü yüzümü
Yarısı çocuk, yarısı yaşlı kadın.
"Hüzün," dedim, "bir aynanın içinde
Kaybolmuş iki insanın sessiz çığlığı
Biri 'neden' diye sorar,
Diğeri 'belki' diye yanıtlar.
İkisi de susar sonunda;
Kırık camlar gibi…
Biri geçmişe,
Diğeri geleceğe bakarak…
Arada kalan benim,
'Şimdi'nin keskin kenarında kanayan."

Huban Asena Özkan
Kayıt Tarihi : 6.4.2025 13:42:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!