Bir bağımsızlık savaşçısı idim,
Orta çağda.
Halkımı ayaklandırıyordum
Açlığa, zulüme karşı Roma'da.
Krallıklar sarsılıyordu adımlarımızla,
Titriyorlardı saraylarında.
Gafil avladılar bir gün, kralın askerleri
İşkenceler gördüm zindanlarında.
Önce vücudumu dağladılar
Kızıllaşmış demir çubuklarla,
Sonra kollarımı bağladılar
Zincirleşmiş ağır halkalarla.
İşte, orada karşılaştım ilk kez
İnsan kılığına girmiş şeytanlarla,
Vahşetin ve zulümün sembolü arenada!
Kral ve asilzadeler yanında,
On binlerce izleyici vardı etrafımda.
Çığlıklar atıyorlardı sadistçe
'Hurra, hurra'diye!
İçlerinde, yoktu halkımdan hiç kimse,
Bana faydaları olamazdı içeride.
Önce, eğilmemi emrettiler kralın önünde,
Duymadım ve uymadım!
Sonra, iki dev adamın kırbacı şakladı
Mermerleşmiş sert bacaklarımda,
Kemikleşmiş gövdemde, kollarımda!
Nara atıyor, adeta uluyorlardı,
İnsan değilmişim gibi vuruyorlardı...
Saatlerce dövmekten usandılar,
Yorulup, bittiğimi sandılar.
Ardından, duyulunca boru sesleri
Açılıyor sandım kaplan kafesleri!
Ama kaplanlar değildi bu gelen,
Gördüğümde, iliklerim dondu,
Bu, ünlü gladyatör Şimon'du!
İki metrelik boyu, dev cüssesi ile,
Adeta, zırhlara bürünmüş bir dinazordu!
Bir gardiyan yanıma koştu,
Sol bileğimdeki kelepçeyi açtı.
Sağ elimde zincir, sol elim boştu!
Yürüyen çelik yığını, korkunç bir kılıç
Sallanarak geliyordu, zevkten sarhoştu.
Alkışlar ve sesler arasında,
Çevremde dolaşıyordu.
Bir an önce kellemi,
Krala sunmak istiyordu.
Hiç beklemediği bir anda
Dalarak attım kendimi bacaklarına.
Sarsıldı koca dev, sonra düştü yanına.
Sol omuzumu yarıp geçen kılıcına
Sağ kolumdaki zinciri dolayıp
Tüm ağırlığımla aniden boynuna dayayıp
Yükleniverdim üzerine!
Gözleri dışarı fırlarken
Kanlar doluyordu ciğerlerine.
Ölümün sessizliği sararken arenayı,
İsyan eden halkım, çoktan sarmıştı sarayı.
Gerçekleşiyordu bağımsızlık düşü,
Artık bitmişti,
Hem Şimon'un, hem kralın işi! ..
* * * * *
Özgür bir boğa idim kırlarda
Yeni çağda,
Tezatlar ülkesi İspanya'da.
Hem müziklerin en güzelini çalıyor,
Dansların en güzelini yapıyorlar,
Hem de masum kanı akıtıyorlardı burada.
Lanet ediyordum, bir boğa olarak,
İspanya'da doğduğuma.
Önce özgürlüğümü aldılar elimden,
Yakalayıp, doğup büyüdüğüm yerlerden,
Bir görkemli ahıra hapsettiler.
Döktüler önüme her çeşit yemlerden,
Hem semirttiler, hem eğittiler.
Bakıcılarımı dost,
Matadorları düşman bellettiler.
İspanya'nın bir güneşli gününde,
On binlerce seyirci önünde,
Alıp çıkardılar muhteşem arenaya.
Vahşetin ve kalleşliğin sergilendiği sahaya!
Süslü püslü elbiseler içinde,
Gücüm ve heybetimle alay eder biçimde
Birileri dönüyordu etrafımda.
Yaklaştırmıyordum yanıma,
Çünkü özgürlük vardı kanımda!
Sonra, korkunç bir alkış çınladı kulaklarımda.
Bu, izleyici rekorları kıran,
Her hafta bir boğanın kanını akıtan
Mavi gözlerini para hırsı bürümüş,
Boğazın kıyısında büyümüş,
Her boğanın korkusu olan bir matadordu,
Ve tüm haşmetiyle arenaya giriyordu.
Anladım ki, tam zevklerine göre
Bir kavga olacaktı aramızda!
Vahşetin ve masumiyetin iki temsilcisi,
İki düşman, ya da iki sevgili
Gibi kucaklaşacaktık arenamızda!
Önce boydan boya dolaşarak,
Göz ucu ile beni kollayarak,
Arenadaki tüm izleyicileri selamladı,
Sonra da yanıma yaklaşarak
Alay edercesine, bir süre benimle oynadı.
Kırmızıdan nefret ettiğimi sanarak,
Pelerinini dalgalandırarak,
Etrafımda salladı, boynuma doladı.
Sol elini çıkartıp koynundan,
Gözlerime bakarak yanıma dolandı!
Birden, kırmızı pelerininin arkasından
Kürek başlarıma bir şeyler saplandı.
Yarısı kızıla boyanıp, sallanan,
Sanki steplerden gelmiş, püsküllü iki yılandı.
Kanım indi ayaklarıma,
Dizlerim titredi, canım yandı.
Anladım ki, bu adam oyun oynamıyordu,
Kurtlardan daha beter bir düşmandı!
Ben, bu acının şaşkınlığını yaşıyorken,
Vahşetin zevkine, kanım akıyorken,
Usta matador, bir kahraman gibi,
Dakikalarca alkışlandı!
Madrit'ten, Meksiko'ya kadar
'Oley, oley'sesleri yankılandı!
'Ben, erkekliğin ve gücün
Değişmez sembolüyüm'dedim,
Can almayı meslek yapmış matadorun,
Sarhoş kitleyi selamlamasını bekledim.
Reverans yaparak eğildiği anda,
Tüm gücümü topladım dizlerimde ve boynuzlarımda.
Yaydan çıkmış bir ok gibi fırlayıp,
Başımı bacaklarının arasına sokup,
On metre uzağa fırlattığımda
Matador bu alemden kopup,
Eşşekler cennetine vardığında
Tanık oldum, toparlanıp,
Tüm ağrılarımın kaybolduğuna...
******************
Bir bilim savaşçısı idim
Yakın çağda,
Yirminci yüzyılın sonunda.
Vebanın, cüzzamın dışında,
Çeşit çeşit adlar altında
Çaresiz hastalıklar buluyordu
İnsanları, ezrailin kanatlarında.
Dur demeliydim doğanın gücü ile,
Şifa dağıtmalıydım tüm hastalara.
On yıl çok çalışmış, yorulmuştum ama,
Kazanmıştım, galiptim,
Yenmiştim tüm zorlukları sonunda.
İnsan sağlığında
Bir reform yapmıştım ama,
Tam zaferimi ilan ettiğim anda,
Ve bu yorgunlukta!
Bulmuştum kendimi, yine arenada!
Bu defa, üzerime gönderilen,
Reyting rekorları ile izlenilen,
Kökü Kırcaali'den gelmiş,
İyi beslenip, semirtilmiş
İri ve azgın bir köpekti,
Kendi sınıfında tekti!
Daha önce de pek çok masuma
Korku salmış, katil bir naletti.
Her Arena faciasının sonunda
Uğur olmuştu, altın olmuştu,
Sadık kaldığı patronlarına...
Hemen saldırdı arenanın bu azgın köpeği
Ama işi zordu benimle!
'Yeter' dedim, 'havlama, sus! '
Olanca gücümle sol bir yumruk vurdum.
Zira ben, Spartakus'tum, Benhur'dum,
Aristo, Galillo, İbni-Sina ve Precelsus...
Bu, bağımsızlık adına,
Bu, özgürlük adına,
Bu, bilim ve insanlık adına,
Bu, demokrasi ve hukuk adına dedim,
Vurdum, adalet yumruğunu tam alnına!
Boğazını iyice sıktım, ama öldürmedim
Köpek de olsa, onu yaratanın aşkına...
Sadece havlaması çınlamıştı
Benim ve izleyicilerin kulaklarında.
Urbama da biraz çamur atmıştı,
Ama o izler de kalmadı zamanla.
Arenanın köpeği, sahte bir yiğitti!
Dürüst bir düşman yoktu karşımda,
Alt tarafı, azgın bir itti! ..
Bu kavganın sonunda
Ben yine dimdik ayaktayım ama,
Onun itliği bitti! ..
Kayıt Tarihi : 18.8.2002 02:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!