Anlat hele ! Sisinde kaybolduğun kaçıncı dağı tırmanmaktasın ? Sen keçi patikalarına razıyken kaç kez toprak kaydı ayaklarının altından ? Üstünü silkeleyip silkeleyip yeniden yola düştüğün bu kaçıncı kalp ağrısı ? Ellerini göster onlara ! Göster ellerini de görsünler tutunduğun deve dikenlerinin yırttığı avuçlarını .
Anlat hele iki gözüm !
Yutup yutkunamadığın kaç çay yarım kaldı masanda ? Kaç ihaneti yuttun da genzine saplandı anlatamamanın hançeri ? Git şimdi . Beni dinle , git ve baldıran damlat akşam yemeğine . Ağulansın ve kupkuru kesilsin bedenin . Anlaşılsın yürüdüğün sahranın acımasız kum fırtınalarıyla nasıl cebellenip her dakika boğulduğun . Ağulansın diyorum bedenin . En azından ölü sanıp daha da dokunmazlar belki yarana .
Anlat hele hazan yüzlüm !
Kaç baharı pas geçtin gözlerini kapatıp ? Kaç menekşe yağmurun altında kaldı da gömleğini giydirip üryan kaldın . Çıplak bedenine kaç kırkikindi boşaldı da böyle yağmur yağmur ağladın ? Hadi git kavak ağacının altında otur . Bilsinler ki gölgenin karanlığında ateşin hükmü alışana kadardır .
Anlat hele gül kokuşlum !
Düşe kalka nereye böyle ? Hani nerede gülistana açılan yolların ? Ayağın lekensiz , sırtın ceketsiz , yolun tekinsiz . Hangi ermişle iki kelam edebileceksin de sana menzili gösterecek ? Artık konuşacak lisanın yok , yürüyecek takatin yok , yare varacak kadar ömrün yok . Hadi git şimdi şu toprağın merhametine uzan . Anlat ona yolunu şaşırmış yolcunun hikayesini . Hele bir de ona anlat .
Mehmet Şerif EkiciKayıt Tarihi : 16.11.2019 00:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!