Çanakkale Türküsünün Unutulan Beyitleri
Çanakkale üstünde uçar tayyare,
Benden selam söyleyin o nazlı yare…
Of, gençliğim eyvah!
***
1/:
Önceleri pek korkuyordu dervişan...
Çarşaf çarşaf açılıyordu gece. Ve yıldızlar gerdekte. Seyyarelerde doğum sancısı. Usul ve ince. Her şey bir denizde idi bidayette. Denizse kap kara bir yatağın içinde. Ya insanlık? Hak getire.
2/:
Önceler pek korkuyordu dervişan....
Zil ve tef sesi karmada birbirine. Bizce bir kaos. Ya da kozmosun anası ağrı çekmede. Tellallar doğacak kızı haber vermede. Dedik ya. Belki de zılgıt çalarak kurban vermedeydi uluslar. Doğrusu ya önceleri hiç korkmuyordu dervişan. Sonra gelenlerin bahtları dürük bükük. Ve gözleri bozarıyordu galaktik dızmanların. Sabit bir loş aydınlıkta meleşiyordu kuzular. Bozonlar salkım saçak. Nötronlar sarhoştu. Nötrinolar bir hoş... Zil ve tef senfonileriyle birlikteydi savaş hazırlıkları. Ya da saklamıyorlardı hard porno içeren gülüşlerini paralı lejyonerler. Ve kaba şakalaşmalarını duyuyordu içerdekiler.
1/:
Mart çimmelerinde ayaz artığıyız biz...
Tenimiz dağlıydı narla. Aşkımızı dağlayan sabahların hürmetineydi devinim. Ayazıydık Sibirin, ateşi ekvatorun... Ve yazgımız, bidayetten arta kalan yarım yavukluların nisandaki çiçek gözleri. Şimdi aşk zamanıydı. Kaderi mavi olan delikanlıların nişan gecesi ayrıyeten. Dedik ya dağlıydı bilcümle ten. Bir Nepal rahibinin peşindeydik ilk seyyahlar olarak. Ve turuncu bir ehram gibiydi düşlediğimiz geometrik yapılar kat be kat. Bir aşk ve ışk hanesindeydik sayın ki ol zamanda biz. Hepimiz ilk kez doğuruyorduk yüreğimizi. Orta çağda bir barda olacak olanlarsa çok gerideydi daha. Sabretmek gerek... Sabrederiz çaresiz...
2/:
Mart çimmelerinde ayaz artığıyız biz...
Dört bir yanda hodbinlik. Bin bir yanda harami artıklarıyla çevriliyiz. Çevremizi saransa siyahlığın şanından epik destanlardı kanlı yaş ile. Her bir şey ol zamanda kalbimizin içindeydi daha. Ve uç veriyordu zamansız uğraş ve cesaret. Harmonik hışırtılar halindeydiler. Ve habire çıkıyorlardı seddin ardından Goglar. Binlerce orfe peşlerinde ayan beyandı. Gariptir. Hepsi de 'r' sesine vurgu yapıyordu. Ve peltek bir lehçede konuşuyorlardı aşka dair diyeceklerini. Yüzleri yoktu ki bunların. Vicdanları olsun. Ya da yok muydu ibliste izan?
Dinle suru ey Arabani,
Yabani çakır dikenleri…
Zilli deve, çanlı kervan…
Ve rakkasi devran…
İşte o an…
***
1/:
Dağlarda bir küçük çoban
Kırık kavalı yavan yavan ağzında
İnce ve uzunca çalar benim için:
'Ahmet hey Ahmet!
Çobanlığa devam et.'
1/:
Var ya
Benim aslan babam
Döver senin cılız babanı
Demirden yumruklarıyla.
Yaa!
Banyomuzun musluğu
Bilirim bir şey düşünemez
Konuşamaz hiçbir şey
Ama banyomuzun musluğu
Akıllıdır yine de
Bilse de bilmese de
1/:
Bir rönesans devrindeymişim...
Ben-i esver uzundonlu töton savaşçısının,
Sahte ustalar ustası Winci’ye döktürdüğü şahi topu,
Beynimi kuşatırken kullanmak üzereymiş,
Yapay felsefenin Eugenne Etienno’su...
1/:
Ay Dilaran!
Sendin bu öyküdeki virgül,
Oturanda anlatımın en kahırgam başına,
Salt aşkın,
Ve
Balık diyarına sevda ayı gelende,
Sökülür omurgası kadırga leventlerinin,
Yaman eser şimdileyin Karapınar rüzgarı,
Yelkenleri şişer Mihrali Beyin,
Lenger yüklü yüreği kahırla pişer,
Telaşa kapılanır bilcümle ayan.




-
Mahmut Okur
-
Salim Kanat
Tüm YorumlarÜstadı şahsen tanımamakla beraber memleketlisi (Sorgun) olmam hasebiyle ismen bilirim. Benim de Ahmet Yozgat adında bir eski arkadaşım var. Şiirle de ilgilenmez. Bu sayfayı görünce sandım ki O... Sonra şiirlere ve şiir sayısına baktım da aman Ya Rabbi... Bir ömre sığmaz bunlar hem de bu kalitede, ...
Birkaç şiirini okur okumaz anladım ki sıradan olmayan, farklı, orijinal bir şairle karşıkarşıyayım. Şairin üretkenliği karşısında hayretimi de ifade etmeden geçemem. Kendisini okumaya ve takibe değer buluyorum.