sevginin közünden, közün özünden
sızdı damla damla ruhu şairin;
kârlı çıkamadı ne melek, ne cin
onu sahiplenmek gürültüsünden.
güneşin ışığı, suyun nefesi,
öğle sonraları, ah ne saatlerdir o saatler,
ruhunun bile terlediğini duyarsın sanki
gevşer, salınır tüm yaylar vücudundaki
durgunlaşırsın, rüzgârsız bayraktan beter;
bir deniz canlanır gözlerinin önünde o an
bir deniz, çok uzakta, habire seni çağıran.
kar yüzlü, deniz gözlü, güneş saçlı çocuk,
soru yüklü gözlerini gözlerimden çek,
her şeye yanıt bekleme benden, öğretmeninden.
gerçi, öğretmenlik bilmek, öğretmek demek,
ama bazen de bildiğini bir sır gibi gizlemek.
örneğin nasıl anlatırım sana, nasıl açıklarım
yıldızlar dökülür gök ağacının dallarından çıngır çıngır,
çıngır çıngır dökülür de yıldızlar dipsiz derinliklerine
burgaçların ve enginde en mavi intiharların izleri kalır.
izleri kalır süs olarak denizkızlarının çapkın beliklerine.
çınlatır etrafı çığlıkları pike yapan saldırgan martıların
adın övgüyle anılıyorsa da her zaman
anafartalar’da, sakarya’da, izmir’de,
bu canciğerin millet, bu gözbebeğin vatan
yürüyorsa da hâlâ dimdik izinde,
birileri var ki unutturmak istiyor seni:
“kefere“, „zalim“, „deccal“…
gönül işlerinde çok hassas olacaksın,
imparatorluk koltuğunda duygusuz,
demişlerdi bana seneca’yla burrus,
her an her şeyden kuşkulanacaksın.
önce anne katliyle başlayan falso
güvenli bekçisi oldu iktidarımın.
günahlarım çok benim, günahlarım gerçek,
ama kaçıp gizlendiğimi sanmayın sakın.
yalan evlerine yılan saldım besleyerek
uykusu kaçsın diye hak üstüne yatanların.
mademki boynumu vurmayacaktınız
ölümcül gibi niye soydunuz beni?
ismin dökülürken şiir dilinden
kıskançlık kurt gibi yer beni leyla
ruhum nur umarken aşk kandilinden
gölge gibi izler şer beni leyla
hep seni aradım düşte gerçekte
bu köy, haritalarda bile yok, uykusu ağır bu köy,
bu köyün halkı, dert çamurundan, bu köyün halkı,
yangın onları bulur, deprem onları vurur, oy anam oy!
hep onları ezer ezer de çarçur eder kahpe feleğin çarkı,
bu köyün halkı dert çamurundan, bu köyün halkı.
Dixi et animom levâvi*
güneş hep aynı yerden doğuyor aynı yerde batıyordu
ve aynı desenle boyanmıştı sanki gökyüzünün tavanı
açık havalarda. bulutlar sevilmiyordu genelde, felaket
taşıdıkları için karanlık karınlarında. bu yüzden belki
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!