o’nu anlatmak için
bilirim sözcüklerin gücü yetmez.
çünkü o,
düşünceyi tohumlayan mantık,
yıldırımları, şimşekleri
-Yıllardır benimle lokmasını cömertçe bölüşen yüce gönüllü Türk ulusuna en derin sevgilerle-
kim demiş ki salt sende doğan, senden olan sevmeliymiş seni?
kim demiş ki yabancıymış, yalancıymış tüm dışardan gelenler?
kimmiş o sahiplenmek isteyenler bencilce senin yüce geçmişini,
kimmiş o gelenlerin senin olduklarını gerçekten bilmeyenler?
omuzlarımda dağınık yorgunluğu yaşlı bir atın
menziller boşuna bekliyor beni. artık güz yelleri
uçurmuyor yelemin bayrağını. allah aşkına, atın
bu tükenmiş nazar boncuklarını. indirin dizginleri.
nefesimin tütsüsünde, bayat arzuların kalp atışları,
gözlerimin pencerelerinde kıpkızıl gün batışları.
madımak, çılgınlığın karantina bölgesi,
madımak lanetlenmiş kötücüllerce.
burada cirit atar her gece
hayalete dönüşmüş ifritlerin gölgesi.
belleğini yitirmiş merdivenlerde
-Doğduğum köyü ziyaretimizde yıkılmış o tarihsel
meyhanenin yerini göstermiştim Selahattin’e (Yolgiden) ve
oranın şiirini yazıp kendisine adayacağımı söylemiştim. Sözümü tuttum işte.-
sıkılıp hükmünden yaşlı zamanın
en tenha bir yere varmak istedim,
varamadım, engel oldu bir kadın,
ismini kimseye söylemediğim.
nasıl buluşturdun bizi о günde,
çarpmak mı istedin, tanrım, sen beni?
akın eder anıların en hası
geceleyin, hem de uyku arası,
cazip bir güç olur sıla havası:
çimen çeker, diken çeker, taş çeker…
göçlerin sisinde, dumanlarında
omuzlarımda yükü uykusuz bir gecenin, sanki
yarış atlarının çiğnediği ezik hipodrom gibiyim.
yine de kıvamında bir yerde olabilme isteğim,
yine de yelkenim oluyor bu coşku, kuşlardaki,
ve yanıma koşuyor ‘lale devri yadigârı bir saki’.
ben seni çok aradım,
peşinden gitmekten ayaksız kaldım,
adını çağırmaktan dudaksız.
aşındı çarıklarım, demirdendiler,
kırıldı asam, musa’dan kalma.
beni çarptı uğursuzluk şimşekleri bir bir,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!