Bildiğim en anlamlı sözcüklerle örüp cümleleri serdim kapına. Yavan geldi, basit geldi sana hepsi. Ya bilmedin ya da anlamadın cümlelerimi ve sonlarındaki üç noktanın yükü olan kervanlara sığmayan duygularımı. Belki de yalancıların süslü aşk cümlelerine alışkın olduğundan öyle cümleler bekledin benden.
Beceremezdim ki yalanları süslemeyi, ilk defa sevmiyordum belki ama ilk defa vuruluyordum, ilk defa içimden bir şeyler uçuyordu ismini duyduğum zaman, her defasında ölecek gibi olup sonra senin için yeniden diriliyordum…
Oysa ben seni yalansız, dolansız, yalın sevmiştim. Belki yüreğimden başka verebileceğim hiçbir şeyim yoktu. Ama sevilene, seven bir yürek servet etmez miydi? Yalancıların verdiklerinin yanında yüreğimi pul saydın sen. Oysa öyle saf bir yürekle gelmiştim ki sana, çocuklar gibi günahsız. Çok şey değildi istediğim, bir göz kırpması ya da ufak bir tebessüm yeterdi elimdeki şekere sahip olmana…
Talan olmuş bir viranenin
Ücra köşelerinden birinde
Yaralı,ürkek bir ceylan gibi
Yaşamdan ümidini kesmiş
Son nefeslerini alan yüreğimi
Sor, duvarlara sor söylesinler sana…
Soğuk kış gecelerinden birindeyim, ne saatten haberim var ne de takvimlerden. Bildiğim tek şey dermanımın tükendiği an akbabalar gibi tepeme çöreklenmek için, ıssız bir o kadar merhamet yoksunu sokakların hazırlık yaptığı. Evsizim, yurtsuzum sokak köpekleri gibi aç bil aç ve susuz, ayyaşlar gibi çulsuzum.
Alışkınım aslında zira bu sensiz ilk günüm değil, dün de böyleydim yarın da böyle olacak. Demiştim ya sana, “sen sığınacak tek limanım, vatanım hatta ikametgâhımsın” diye, şaka yapmıyordum. Ciddiye almamıştın beni değil mi? Şimdi sahibi olduğum ve senin hasar vererek terk ettiğin mülk bana fayda sağlamıyor. Bıraktığın izleri görenler o senin yoluna adadığım sarayıma virane gözüyle bakıyorlar. Haklılar bilmiyorlar ki evvelini. Kime kızayım sarayımı viraneye çeviren sana mı, seni o saraya layık gören bana mı?
Olan oldu geçen geçti, Şimdi ben, kimin olduğu belli olmayan hataların cezasını çektiğim bu sokakların bir köşesinde, kendimden geçip hayat küsmüşken bulup kurtaracak bir elin hayaliyle adımlıyorum keşmekeş kaldırımları. Ağır aksak voltalarda soluduğum hüzünler acıtsa da yüreğimi hayatta kalabilmem için güç veriyor aslında. Bir umut belki atacağım bir tur, döneceğim bir köşenin sonunda bir dayanak bulabilirim.
Ezeli olmasanda,ebedisin bu gönülde
Sakın beni sensiz bırakma,esmer güzeli
Deli severim ben, bilemezsin,
Delicesine severim anlam veremezsin.
Tapmam belki bir olandan başkasına,
Bir tanem de demem.
Olur, olmaz her yerde de,
Belli etmem sevgimi.
Hani hep diyoruz ya, “seni ölene kadar seveceğim”. Bu cümle bana her zaman yavan gelir, bir eksiklik var, ikinci bir tekil şahıs daha olmalı bu cümlede. Ya “seni sen ölene kadar seveceğim” ya da “seni ben ölene kadar seveceğim” denmeli bence. Ne gariptir ki bu cümleyi söyleyenler de, bu cümleye maruz kalanlar da çok anlamlı bir cümle imiş gibi kullanıp geçerler.
Bu aslında sevgiye zaman biçmektir. Oysaki sevmenin zamanı, süresi, yaşı olmaz. Gerçek sevgi küçücük bir yürekte mekân bulsa da zamana sığmaz. Neden her şeyin bir süresi olduğu düşünülür ki? Biz insanoğlu her şeyin illa bir sonu olduğunu düşünmek zorunda mıyız? Ya da sevmek için neden belirli bir süre ayırırız ki? Öldükten sonra sevemez miyiz? Ya da ölenler sevilmez diye bir kaide mi var? Sevmenin süresi mi var? Sabahı, akşamı mı var? Ya da Sevmek için ergen mi olmak lazım? Yaşlılar ya da çocuklar sevemez mi? Hani sevmenin yaşı yok diyorlardı…?
Bir de sınır koymuyor muyuz? Sanki herkes sadece bir kişiyi sevmek zorundaymış gibi. Kendi koyduğumuz bu sınırı aşmak bize yakışıyor da sanki diğerlerine yasak. Aslında zor ama muallâkta kalınmayan bir konu sevmek, bu konuda herkes keser gibi hep kendine yontar, hiç karşıya aynı olanakları sağlamayız nedense.
Ben seni gördüğüm, ilk günden beri
Seviyorum inan, senden habersiz
Hakkımda ettiğin, sözün her biri
Kalbime yazıldı, senden habersiz...
Ruhumu okşuyor, her tavrın edan
Bitmeyen sevdamsın demiştim sana
Sen beni ardında aşka ezdirdin
Bir nebze umudu çok gördün bana
Uğrunda divane köle gezdirdin
Seni terkettiğim gün,
Düştüğüm dipsiz kuyudayım hala
Yardım edenlere el uzatmıyorum
Bir daha güneşi görmemeli,
Bu kuyuda ölüp gitmeliyim
Anılarımız kadar ömrüm kaldı
Son dakikalarımızı yaşıyoruz biliyorum
Birazdan gelecek olan tren bitirecek an dan kalanları
Gideceksin bilmediğim bilemediğim bir yerlere
Gelmeyeceksin; isteyipte gelemeyeceksin belkide
Gitme desem,diz çöküp yalvarsam nafile
Farkındayım kafana koydun bir kere
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!