sorgularda kalırdık
duyunca bir serçenin sesini
aşabilmekmiş Aşk
içindeki korku denizini
hani bilirdik
"SU ile ÇİÇEĞİN hikayesini..."
nerde gölgesinde dinlendiğimiz çınar
artık yapraklarında ulusun
ulusun bir deli rüzgar
Kayıt Tarihi : 18.8.2016 13:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ayrılıkların en acı vereni, aşk ilişkisi içinde bir araya gelmiş olanları ayırandır. Birçok insan ayrılık yaşantılarından ve bununla bağlantılı acılardan kaçınmaya çalışır. Bu yüzden ayrılığı yok saymaya çabalar ama kimisi de korku ve endişe içinde ne yapacağını bilemez hale gelir. Ayrılık anı yaşanan krizin tepe noktasıdır. Bu yüzden aşk ilişkisi içinde kazanılan kimliğin, ayrılık yoluyla kaybedilmesi, benliğin de yitimi gibidir. Ayrılık yalnızca sevgilinin kaybedilmesi değil, kurulmuş ortak gelecek hayallerinin ve birlikteliğin de yitirilişidir. Ayrılığın gerçekleştiği gün, her iki taraf içinde bir dönüm noktasıdır. Ve ömür boyu anımsanır. Her birey ayrılığı birbirinden farklı olarak algılasa ve ona farklı anlamlar yüklese de, ortak olan ötekinin gitmesine ruhsal olarak izin vermek ve yeni yaşam koşullarına uyum sağlamak zorunluluğudur. Gideni bırakabilmek, bu süreçte en zaruri ruhsal efordur ve aslında terk edeni de terk edileni de etkiler. Ayrılıkta, dolayısıyla yas sürecinde depresif bir reaksiyon yaşanır. Öfkeden keder ve hayal kırıklığına, endişeden içsel bir boşluk ve yalnızlığa kadar birçok duygu birbiri içine geçişir. Ayrılığın kabullenilmesi, sevgilisiz bir hayata alışmak, ruhsal ve fiziksel olarak yaşantılanan zorlu bir süreçtir. Yas tutmak, başa gelenle, geçmişte kalanla vedalaşabilmek ve değişime hazır olabilmektir. Yas tutmadan yüzünü ileriye dönemez insan. Hayatın içindeki yeni yerimizi yas tutmadan bulabilmemiz olanaksızdır. Çünkü hâlâ çekip giden sevgilinin suretidir hayallerimizi süsleyen. Yas bastırılabilir ama bu yok olduğu anlamına gelmez. Bastırılan duygular bir gün başka bir biçimde mutlaka gün yüzüne çıkar ve bilinci yeniden ele geçirir. Çekip giden, duygusal olarak sevgiliden kopabilmeyi büyük ölçüde başarmıştır. Acı ve keder terkedilene bırakılmıştır. Terkeden ise kendi içinde bir suçluluk duygusuyla boğuşur. Bu varoluşsal suçluluk duygusu, geçmişteki hatıralarıyla kopardığı bağından, sâdık kalamayışındandır.... Ayrılıkta her iki taraf hem suçlu hem de kurbandır bir bakıma. İster terk eden ister terk edilen olsun, yaşantıladığı yaralanmalar nedeniyle karşı tarafı suçlayarak hayal kırıklıklarıyla başa çıkmaya çalışır. Ayrılık, varoluşsal sınır durumlardan biridir ve hayatın dibine kadar hissedilmesi için bir olanak sunar. Yinede bir ömür boyu kaçırılmış bir fırsat olarak kişisel hikâyemizdeki yerini alır...
Yazılır ve bu kadar güzel olabilirdi ,
Kaleminize,
Emeğinize sağlık..
Tam-puan
Saygı ve selamlarımla..
İnsan yaşamı ne ilginç, ne garip, ne anlaşılmaz... Bir gün gülerken insan
bir başka gün neden ağlıyor, bir gün şıkır şıkır oynarken, bir başka gün karalar bağlıyor. Ve sonra sevgi, aşk, şiir; insanı yaşama sımsıkı bağlayan, anlaşılmaz bir gizem değil midir? Kutluyorum. Sevgiler, başarılar.
TÜM YORUMLAR (2)