Yüreğim senindir orda saklısın,
Güzeller içinde teksin farklısın,
Dikkate almadın sanma haklısın,
Sen, bir yana malım, canım bir yana.
Üşüyordum doğdun sarı güneşim,
İstiyordum Mihri sen olsun eşim
..
Dün gece arabesk şarkılar dinleyip durdum
bilsen seni kaç defa öldürdüm kaç kez vurdum
bir suçlu aradım kaç kere kendime sordum
dilerim senin de içine gam dolsun yarim
dilerim senin de içine dert olsun yarim
..
Seni aldatmak değildi maksadım
Sırf Boğaza bakıyor diye
Girdim o otelden içeriye
Küçük bir odaydı
Bir başınaydım aslında
Biraz boğaz biraz içim kapanıktı
..
Canim annem, dalgin yatiyorsun..
Gözlerini kapatiyorsun
Alev alev yaniyorsun
Hiç kalkmayacak gibi duruyorsun.
beni can evimden vuruyorsun.
Canim annem rengin sapsari duruyorsun
..
(öyle vakt û zaman olur ki, -bazen- kendimin bile kendime kalabalık geldiğini hissederim./ melâmi dervişi gibi. / yalnızlık isterim, kapanıp da çilé-î merdan hanumana./ belki de, ikinci, üçüncü kişiler mutluluk için sadece sebeb./ belki de gözbağcılık yaratıyoruz kendimize./ bir illüzyon./ bilemiyorum./ ki, eğer öyle ise; bizler mutsuz olacağız./ ve mutsuzluğumuzun kaynağı da, aslında kendimize ait bir hayatımızın olmaması olacak! ..)
İliği emilmemiş, üzeri bol etli kemikler/ başı-kuyruğu, sırtı-derisi yenmemiş balıklar/ budundan ve göğsünden artakalanlar ile tavuklar/ ve hatta beğenilmeyerek olduğu gibi atılan parça etli enginar, kıymalı kereviz ve daha niceleri...
..
(benim burada da, başka başka yerlerde de önemsediğim ve üstünde durduğum şey; insanın (böbürlenerek iddia ettiği) o zekâsının, “kötücül” bir zekâ olmasıdır…/ bu zekâdır ki; / kullanıcısı, (tüm hayvanat név’i’ne dâhil) ölü kedi, köpek, kuş, börtü-böcek (ve dahi, insan) “koleksiyon”u yapmaktan âr etmez…/ asıl “edep” / -“edeb yâ HÛ! ..” dedirtmemektir; / amma ve de lâkin; bunu bilmez! ..)
Her sabah, (işinize giderken) çoğunun yüzünü bile görmediğiniz sokak hayvanlarına yiyecek taşır durursunuz...
Biraz yiyecek; ağaç diplerine, yetişkin köpeklere/
..
28]Kişinin etnik özellikler içinde olması, toplumun ortaya çıkardığı bir potansiyel değildir. Etniklik toplumun bir özelliği olmayıp, toplum içine taşınan halkın yapısının bir sosyal özelci bir anlama öznelliğidir. Toplumlar bu tür ilkel etnik inançlaşmalar üzerine devinmezler. Toplumlar, toplum sal olana değin oluşmaların normları üzerinde devinir bir bilinç durumu, düzey ve düzlemidirler.
Tarihsel gelişmeden kaynaklı eski etnik inanççı ve etnik kimlikçi sosyal halkçı yapı, insanların topluma taşıdıkları öznel inanmalı kamburlarıdırlar. Öznel halkçı kimlikler ne olursa olsundu, tarihi süreç içinde bir karar alınışla topluma kat ılınmıştı. Ve toplumsal ittifaklar, etnikçi inançlar yerine, kendi ne özgü bilinçli paydaş oluşturulmalarıyla, hakçı, hukukçu sahibi yetiliklerimizle yapılaştırılıp sürdürülmüştür. Zaten toplum bunları da (etnik yapı ve inançları da size) sormazdı da.
Toplum bunlardan oluşmadığı için toplum bunların seçmensi de yapamazdı. Bunlar böylesine paydaş oluşturulacak olan bir toplumsal yapının unsuru değildirler. Öznellik, toplumcu yapının hemen yanı başında bulunan halkın davranımıdırlar. Öznellikler (inançlar) tarihsel sürecin ve tarihsel coğrafyanın, oluşmaları içindeki sosyolojik (insan yaşamı; insan-insan ilişkisi) birikmeleridirler.
Bu öz hareketin kendiliğinden irade oluşu, toplumsal sözleşmenin ve toplumların müesses iskeletinin teşkili ve ruhudur. Kendiliğinden bir sağlayışçı zorunluluktur. Bu karar müesses düzenin oluşmasında bilinçli alınan bir karar değildir. Yol alıştaki akıl edişlerle düzen kılınacaktır. Adeta yapının bir kusuru düzelirken, zincirleme oluşan kusur düzeltmesinin bilinç edilmesidir. Öz hareket, bıçağın kemiğe dayandığı, zor zamanın ortaya koyduğu amaç birlikli, kararlı yapıdırlar. Öz hareket içinde inançların, etnisitelerin, varlıklı, varlıksız halkçı oluşların, esamisi olmayan bir durumdur. Onların üzerinde olan bir konsensüs harekettir.
..
Masal olur yaşamlar
Aşkın imparatorluğu kalır...
Seni ne çok severim
Gözlerin aklımı alır...!
Bizanstan - Osmanlıdan gelirsin
Ne tarihler ne öyküler bilirsin...
..
Bahar soluklu iklim
Kardelen edasında
Bir sevişme tadında
Biraz sohbet biraz meşk
Yahut aşk!
Döner mevsim, kurur yaprak
..
HANİ YA KÖLELİK BİTMİŞTİ GÜYA
Hani ya kölelik bitmişti güya;
Kâhyasıyla, kamçısıyla ayakta.
Ne merhamet, ne de insaf, ne hayâ;
Kuralıyla, kurumuyla hayatta.
..
... Bir gün ölürsem...
Mezar taşıma ismimi yazmasalar da olur...
Toprağıma sadece çiçek eksinler yeter...
Çürüyünce bedenim...
Toprağa karışıp, çiçek köklerine girerek
Zirvesine kadar ulaşacağım nasıl olsa! ..
Ve üzerime konan garip bir arının polenleri olup
..
Kalmak yok gitmek niçin var
Her renkten gülümsüyor doğa
Gelincikler sarmış her bir yanı
Denizde yelkenliler fora
Mevsim bahar mı bahar
..
Yetim iklimimde sevdama seçtim
Vuslat kadehinden al şerbet içtim
Feryat figan edip canımdan geçtim
kahreden dilini sustur be zalim..!
Hakikattir bilip sözüyle kandım
Altın tasta ikram közüyle yandım
..
Sayın Başkan, Sayın İl Genel Meclisinin Değerli Üyeleri ve Saygın yöneticileri.
Bugün, “Dünya Çocuk Günü” o nedenle, düşüncelerimi sizlerle paylaşmak maksadıyla, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, hepinize saygılarımı sunarım.
Sayın Başkan, bugün bütün dünya devletleri, çocuklarının gününü kutlamaktadırlar.
Çocuklarına değer veren uluslar, hiç şüphe yoktur ki, bugünün çocukları, yarının büyükleri olarak,kendilerini yönetebilsinler. O nedenle, çocukların en faydalı bir düzeyde yetiştirilmesi için her türlü olanak sağlanmalıdır. Bu durumu göz ardı edenler, devlet yönetimindeki boşlukların sebebi olmuş olurlar. İş böyle olunca da, geri kalmışlıktan kurtulmak imkânsızlaşır. Çocuklarını düzenli bir biçimde eğitip öğretenler, çeşitli meslek dallarında hizmet almayı sağlayanlar, ulusal çıkarlarını daha iyi korurlar. O nedenle, çocuklarımıza gerekli değeri ve önemi vermek zorundayız. Çünkü onlar, yarının sorumlu insanları olacaktır.
Bu nedenle, 1923 yılında İsviçre’nin başkenti Cenevre’de bir araya gelen bazı devletler, bu toplantı da çocuk sorunlarını tartışarak “Uluslar Arası Çocukları Koruma Birliği” adıyla bir birlik kurulmasına karar verdiler. Bu toplantıda benimsenen çocuk hakları, “Cenevre Bildirisi” adıyla yayınlanmış oldu. Daha sonra, bizimle birlikte birçok ülkede “Çocuk Esirgeme Kurumunu” kurdular.
1946 yılında tekrar toplanan ve ikinci uluslar arası toplantı diye adlandırılan toplantının sonucunda da, çocukların hakları daha da genişletilmiştir.1953 yılında ise çocuk sorunlarıyla ilgilenme görevi “UNICEF” verilmiştir. (UNICEF, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun kısaltılmış adıdır.)
1954 yılında yapılan UNICEF toplantısında, Ekim ayının ilk Pazartesi gününün “Dünya Çocuk Günü” olarak kutlanması karara bağlandı.
..
ANNE
Ölünce ağlayamadım
Unutmadım seni anne
Karalar bağlayamadım
Unutmadım seni anne
Gece geldin sen rüyama
..
Yağmurlu bir şehri geride bırakıyordum,
Belki farklı bir şehrin havası iyi gelir yüreğime diye,
Ama ne yazık ki o şehrinde yağmurlu hali karşılıyordu beni,
Hem de daha şiddetli yağıyordu yağmur,
Bana kendi şehrimi bırakıp gitmenin pişmanlığını yaşatıyordu;
O otobüsün ön camına çarpan yağmur damlalarının sesi,
Sanki cam olmasa arada,
..
23.NİSAN.2014 Bayramı münasebeti ile
Gençliğimize değil çapuculara ithaf olunur;
Eyy GENÇİK
Sen yurdunu sev canım
Bende seni seveyim
..
Gençlik yıllarımızın kara trenleri
Ak buharlar içinde kaybolup gittiler
Bir ayrılık türküsü tadındaki
Uzun soluklu düdükleri ile
Bu gün yamaçlarda kandil gibi asılı kalan
Ya da bir tünelin karanlığında unutulan
O doyumsuz güzellikteki hüzünlü çığlıklar
..
Bu güzel ülkede devler yaşardı
Kafalar aydınlık. Kalpler coşardı
Güneşe varmaya bir adım vardı
Birden sarpa sardı yolumuz bizim
Onbir milyon idik, yetmişbir olduk
Beraber ağladık, beraber güldük
..
44]Yeni, yapıdan çıkıp; yeni yapıdan, şekillenmiştir. Birden travma yaratır denli, soğuk bardağa kaynar su koyuşun etkisi ile şok bir hareket değildir bu olanlar. Bu, söylemden de halkın bütünü yeniliğe mütemayildir anlamı çıkarılmamalıdır.
Ama halk da bunları hiç bilinmiyordu, yapı hazır değildi, birden ortaya çıktı demek de, hiç tarih bilmemektir. Gelişi güzel konuşmaktır. Eğer böyle bir tarihi süreç olmasa, halkın yatkınlığı, halkın bilir ve duyar oluşu olmasa idi, bu girişimin her türden teşebbüsleri, tamamen başarısız olurdu. Devrimler konjonktür Dünyasında zamanın geçmekte oluşuyla ve halkın bunlara biraz biraz aşina oluşuyla, durum tersine olmuştur.
Atatürk devrimleri olarak bildiğimiz, bir yığın yenileşme ve modernizasyon hareketleri olup da geçmişten günümüze gelirken, eski yapının içinde hazırlıkları, girişimleri olan, yenilikler şunlardır:
1- Hukuk; Tanzimat döneminin, en önemli güncel icabı hallin hararetle tartışılan meselesidir.
..