İNANÇ ŞİİRLERİ

İNANÇ ŞİİRLERİ

İbrahim Etem Ekinci

Ne dost akran da vefa ne dünyada bir tat var,
İnanç edep müstesna yaşamda zayiat var.
Değil midir ki zaten imtihan dediğimiz;
Kula yoldaşlık eden bir tek maneviyat var.

21.03.2014.ANKARA.
..

Devamını Oku
İbrahim Etem Ekinci

Rubai

Ne dost akran da vefa ne dünyada bir tat var,
İnanç edep müstesna yaşamda zayiat var.
Değil midir ki zaten imtihan dediğimiz;
Kula yoldaşlık eden bir tek maneviyat var.

..

Devamını Oku
Bahattin Tonbul

Devir değişsede, değişmez zihin
Aşk bir inanç olmuş, sevdası ölüm
Derde deva olmuş, dediğin rehin
Zihin baki kalsa, zamandır zulüm
Bahattin Tonbul
30.6.2013
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Hey doğan Güneş!
Hey açık olmayan giz!
Hey durup duran siz!
Ne bekliyoruz biz?

İşte sıcak çorba
Sentetikle kaim! /bileşimli
..

Devamını Oku
Çağdaş Turan

Karanlığın eseri sözlerimin esiri,
yalnızlığa gömülmüş harflerin reisi,
kötülüğün batırdığı nefretin efendisi,
düşüncelerimi hayal yapan tezi,
beni batırdı kulağıma vurduğu en son sesi,

Kim mi? Yalnızlığın efendisi
..

Devamını Oku
Önder Gül

NEVRUZ ve DİRİLİŞ

Tabiat kuş uykusundan uyanmaya başlıyor. Her canlıda diriliş hâkim oluyor. Güneş ısı ve ışığını tüm dünyaya (iki yarım küreye) eşit olarak yayıyor. Güneş, Koç burcuna giriyor. Doğaya karşı ısı ve ışıktaki eşitlikler insanı dahi hayrete sevk ediyor. Hayretin güzel sarhoşluğuna kapılan insanlar bu günleri bayram neşvesi içerinde kutlamaktadırlar. Günümüzde olmasa da daha önceki dönemlerde bu günlerde kadın, erkek, genç, yaşlı, zengin fakir hiç ayrım olmaksızın aynı mekânlarda toplanırlardı. Herkes kendi ateşiyle, yakılacak o büyük ateşe alev katarlardı. Ateşin temizleyici gücüne inançlarından olsa gerek, hep birlikte yaktıkları bu ateşe işledikleri günahlarını atar ve tertemiz olma yolunda büyük gayret sarf ederlerdi. Dargınlar barışır/barıştırılır ve zenginler mallarından infakta bulunarak fakirliği ortadan kaldırırlardı. Fakirliğin doğurduğu ahlaki yozlaşmayı da kaldırmış olurlardı. Daha sonra ise herkesin birlikte aldığı büyük kazan yine herkesin bir ucundan tutmasıyla yanan ateşin üzerine konurdu. Kazanın içerisine herkes toplayıp getirdiği doğanın en değerli nesnelerini koyarak “sümölök” adında bir macun elde ederlerdi. Bu macunun faydasına gönülden inanmaları nedeniyle kazanda hiç sümölök bırakılmayacak şekilde yenilip bitirilirdi.

Tabiatın merkez öğeleri olan su, ateş, toprak ve tüm canlı-cansızlar tabiatın yaratıcısı tarafından eşit kılındığı inancı felsefesiyle herkes kendi lisanı halleri ile cins-makam ayrımı gözetilmeksizin ilahi güce dua ederlerdi. Aynı dua ve yakarışın bu günde olması ise herkesin kendi günahlarından arınmada yine eşitliğe inancındandır.

Bu günün birçok kavimler tarafından kutsallığının kabul edilmesinde dini motiflerin ağır bastığı gözlerimizden kaçmamaktadır. Dünyanın yaratılışı, ilk insanın dünyaya ayak basması, ilk insanların (Âdem ile Havva) kutsal o beldede buluşması, Nuh’un gemisinin karaya oturması, Yusuf’un kuyudan kurtulması vs. gibi önemli olayların bu günde gerçekleştiği inancı (mitolojisi) insanlar nezninde bu güne karşı verilen değerdeki kutsiyeti artırıyordu. Her ne kadar ilahi motiflerle süslü bu günün bizim inanç değerlerimizle örtüşmese de kendi içerisindeki değerlerle örtüştüğüne şahit olmaktayız. Çünkü onların inanç sistemlerinde doğaya egemen olma anlayışı hâkim değildir. Aksine doğayla içi içe olma düşünce ve inancı hâkimdir.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

İnsanın yaşayabilmek için, üretme becerisi ortaya koyması, geri dönülmez bir gelişme ve eylem dizgesi ortaya koymasını doğurmuştur. İnsanın temel başlangıç davranışı, üretim eylemidir. Yerleşikliği doğurup, insanlar arasında zorunlu bağ ilişkileri ortaya çıkarmıştır. Bu bağ ilişkileri toplumu ve toplumun ekonomik ilişkilerini, çatışma ve gelişme sürecini oldurmuştur. Bu yaşayışın düşüncesini edinip, düşünme koyuşunu ortaya sermiştir. Nasıl yaşadıysa, öyle düşünce edinip geliştirmiştir. Eşek süren insanla bilgisayar süren insanın düşünmesi aynı değildi. İşte bu ekonomik ilişkileniş, üretiş, yaşayış, toplumun alt yapısıdır.

İnsanın düşünme etkinliği, düşünme devinimi olan bilinç eylemleri de, toplumun üst yapısıdır, üst yapısını oluşturur. Yani alt yapı değişmeden, üst yapıyı; ideolojileri dinleri, inançları, ahlakı, yasaları, hukuku, vs. değiştiremezsiniz. Bunlar, bir birinin bağılı ve karşılıklı geliştiricisidirler. Nasıl yaşamak için; nesneli, alet yaparak, teknoloji ve sanatla, üretiyorsak; bu üst yapıyı da, alt yapı ile üretiriz ve üretmek zorundayız. İnanç, alt yapı yaşayışının, üst yapı, özne yaşayışına yansıyan, kişi tutumlu, etkinlik ve olgunluk eylemidir. Kişinin bilinci, bilir oluşu, bu yapı ile dayatılır. Önce yaşayıp, yaşayışına uygun, düşünce, kanı ve inançlar geliştirirler. Yani araba olduğu için şoför bireydir. Ve şoför gibi düşünür. Değilse, araba olmadan, şoförlük olmadan, şoför gibi düşünüp, şoför gibi inanç içinde olmamıştır. Bu nedenle de şoför olmamıştır.

Üst yapıda, çeşitli devlet biçimleri, çeşitli meclisler, çeşitli hükümet oluşlar, ordu, örgütler mahkemeler, mahkûm evleri, polis gibi, nesnel toplumsal yaşamın, siyasa ve hukuki kurumları bulunurken; diğer yandan, ruhani yaşamın, düşünsel ve toplumsal ilişkilenmesi gibi; ahlak, din-inançlar, ideoloji, hukuk, sanat gibi yapılar yer alır. Bilim soyut öğrenirlik olarak düşünsel üst yapı bağlamında iken uygulanırlık ve teknoloji koyuşla nesnel ve toplumsal yaşamın bir durumu olaraktan da birinci türden bir üst yapı olma özelliği vardır.

Bu üstyapı üç egemen güç oluşumu ile belirlenir. 1- Eskiyen yapı kalıntıları, göçüp silinip gitmesine rağmen, bir kısmı devam ede gelir. Örneğin; inançlar ve eski üretim ilişkileri gibi. 2- Topluma egemen üst yapı oluşumların en temelinden biride, bunların ideolojik rejimsel işletim oluşlarıdır. Kapitalist, sosyalist üst yapılar gibi. 3- Geleceğin öncü yapısı olacak, tomurcuk ve filizlenme aşamalı, gelişmeci değişmeci toplumsal üstyapı, öngörüler, ütopya üst yapıda bulunmak zorundadır. Ahlak, din, inanç, metafizik gibi sözde bağımsız belirişler, var bulunan yapılarını asla koruyamazlar. Çünkü gelişmeleri, dolaysı ile tarihleri yoktur.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Yok, eğer Roman vatandaş üretime katılamamış paylaşımdan hak almıyorsa, sosyal devletin bir aitti yurttaşı olarak yasal korumalar derhal götürülmeli. Götürülmüyorsa toplumun icraya değin denetim mekanizmaları harekete geçirilmelidir. Bu bağlamda da kişilerin etnik kimliği olan Roman söyleminin yine hiç bir anlam ve gereği yine yoktur. Yani halkçı bir söylem olan etniklik toplumsal söylemin dili ve anlatım tarzı olamaz.

Eğer Roman söyleminde, çalgı aleti çalma, göbek atma, eğlenme gibi halksa olan tüketimce yaşantılara değin genel eğilimler öne çıkarılıyorsa; bu toplumun bir yansıyış biçimi değildir. Halkın refah tüketimine ilişkin, tercihlerini oluşturan bir eğlence tüketim harcama zevki olan, duruma göre halksa istihtam gönencidir. Açılımınızı gerektirmez.Halk bu gibi medyumluk, büyücülük, üfürükçülük, fal, astroloji gibi şarlatanlıklara da oldukça prim yaptırmaktadır.

Siz bir geri düzlem, etnik halkçı yaşamı, toplumsal yaşamın ve toplumsal kültürün aitliği olan bağıntı içine getirememişseniz. O sosyal yaşamı, kendi etnik düzlemi içinde, kaderlerine ve kendi başına bırakmışsanız; bu yapıyı, toplumun refah seviyesine yüceltecekken; toplumu bu geri seviyeyeli zaman zemin düzlemine doğru parçalamanız, demokratik açılım olamaz.

Toplumun eğitim öğretim yapması; bilimi yayması, bilim sanat oluşturma dili, toplum içinde adı ne olursa olsun, etnikliği aşan, evrensel olana doğru giden bir dildi tutumdur. Değilse bir toplumun keyfiliği ile bir ırka münhasıran gözettiği bir durum değildir. Bugüne değin böyle olmuş olabilir. Ama günün süreci buna cevaz vermeyen nicelenmelerle akıp genel ortalamaya doğru yükselmektedir. Siz bir toplum dilini ilk başlarda böylesi bir öznel, sübjektif, egemence amaçlarla da kurmuş olsanız dahi; süreç ve süreç ilişkileri sizin keyfiliğinizi hep alaşağı eder.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

108] Kelimenin tam anlamı ile toplum, toplum için üretirdi. Oysa halkın pek çok üretimi toplum için değildi. Günümüzde inançların toplum içindeki yapılaşması, bundan dört yüz sene ile sekiz bin yıl öncesinin yapısallığında olan, zorunlu koşullarındaki gibi bir, var bulunuş değildiler. Köprünün altında çok sular akmıştı. Dinler, halk alanda bulunması gereken, aksiyomer bir sosyolojik ilkenin ete kemiğe bürünmüş özel şeklidirler.

Bu nedenle inançlar süreç içinde giderek toplumsal otorite olmaktan çıkıp halkın içinde halk için oldular. Zaten inançlar sonraki gelişmiş halleriyle toplum için olamazdılar da. Bir toplumsal değişme, bir toplumsal dönüşme; bir toplumsal düzenleniş, günümüzde hemen tüm topluma (Dünya'ya) yansıyordu. Eski dönemlerde, bu düzenlenişler toplumsal yapıda yansıyan temellenir olduklarından toplumsal değişmeler inanç sembolleri üzerinde, halka ve topluma yansıtılıyordu. 8 bin yıl öncesinin inanç yapıları, daha sınıf belirginliğini işler değilken ve egemenlik de iddia eder de olmadığı için toplum üzerinde pek bir olumsuz basınçları yoktu.

Değişimin nesnel yasallığı ve bağlamalıkları, uzman kurumları dışında; halkça ve toplumun bir kesimince, hemen anlaşılamaz oluşundan ötürü, değişme ve dönüşmeler, topluma hemen mal olamıyordu. Değişmenin yeni ilişkileniş ve paylaşımcı tutumu, topluma ve halka yerleşe bilmesi için inançlar üzerinden ve zaman içinde ancak, yavaş yavaş yansıtılabiliyordu.

Bu yansıtılma ittifaksak ilişkilenişlerle, inançlarla sembolize ve seremonice edilerek yapılabiliyordu. Bu tür şölen ve törenlerde edimce kavratılışlar, halka bayram şenlikleri biçiminde, formüle edilirdi. Yeni olan yapılaşmalar, kutsal üzerinden, halka mal edilen bir ritüelce inanç alanına dönüştürülüyordu.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

İşte bu yüzden Arap coğrafyasının kimi Yesrip (Medine) , Hayber, Yemen, Taif gibi birçok yerinde, eski köleci ilişkiler tavsamıştı. Bu değişmenin, bu yeni olan düşüncenin, yeni ilişki biçimi olan bir demokrasinin, halka ve köle sahiplerine anlatılması gerekiyordu. Bunların halkça anlaşılır ve benimsenir olması demek; eski inanç ve yaşamlarına alışma koşullarının, bırakılması demekti!

Eski alışma şartlarında kurtulmanın kendileri üzerinde yaratacağı travmasından ötürü, yeni olanın doğrudan söylenmesi çok zor oluyordu. Açıklayamıyordunuz. Yeniyi legal ize edemiyordunuz. Yeni yavaş yavaş olacaktı. Feodalizmin gelişmesi için de eski köleci ilişkinin kısmen kalkması lazımdı.
Sosyal bünye bu oluşma ile helva yapmalıydı. Ne yapılabilirdi? Helvayı yapacak bir kıvılcım gerekli idi. İleri yön olan feodal uç, size kölelerin azadını ve kölelerin kimi sağlanan haklarından, köleler sanki kiracı imişler gibi bu sağlayışları yapmalarını, öngörüyordu.

Bu haklar, kölenin kendisi için de üretim yapmasıydı ve kölenin kendi üretimi olan ürününü satıp, kazancını harcayabilmesi gibi devrimsel başarılı bir ileri yöndü. Tüm bunlar iyilikti merhamet acıma duygularıyla değil, yeni ilişkinin, zorunlu bir demokratik atılımlarıydı.

..

Devamını Oku
İmam Sürensoy

anayasa mahkemesinin,türban yasası olarak bilinen anyasa değişiklini iptal etmesiyle laiklik ilkesi güvence altına alınmıştır.eğer serbest bırakılmış olsaydı laiklik ilkesi tamamen tahrip edilmiş olurdu.Anayasa mahkemesinin iptal kararı AKP. nin siyasal projesine kısmende olsa bir set çekmiş oldu laiklik anayasanın değiştirilemez,değiştirilmesi teklif dahi edilemez temel maddelerden bir tanesidir Bu anyasa değişikliğini yapanlar partiler özgürlükler arkasına saklanarak,türkiyeyi ortaçağ karanlıklarına doğru sürüklediklerini farkına varamıyorlar her halde.Laikliğin olmadığı bir ülkede demokrasiden.özgürlüklerden,hukuktan,bahs etmek mümkün değildir.Eğer anyasa değişikliğini yapmak istiyorsanıza askeri cunta tarafında topluma zorla kabul ettirilen on iki eylül anayasasını temelinde değiştirelim.sadece türbanla ilgili kısmını kendi siyasal projesinin doğrultusun değişiklik değil,daha çağdaş daha özgürlükçü hukukun üstünlüğünü egemen kılan.bir anayasa değişikliğine gitmenin tam zamanıdır. Şimdide türkiyedeki laikliğe bakalım.Acaba türkiye gerçekten laik bir devletmidir.evet anayasada belirttiği gibi laiktir.ama zayıf bırakılmış bir laikliktir.alevi toplumuna hiç yer verilmemiş,alevi inancına sahip insanları hukuken yoksayan bir devlet ne derece laik olabilir,bunuda düşünmemiz lazım.Gerçek laik bir ülkede diyanet olmaz.Eğer diyanette olursa,o diyanette bütün ianançlar eşit derecede temsil edilir.Din dersleri zorunlu olmaz alevi çocuklara zorunlu din dersleri verilmez.kendilerini özgürlükçü diye topluma lanse eden AKPziyniyeti bu baskılar ve yok saymalar karşısında neden tavır belirlemiyor neden gündemine almıyorlar.. bu ülkede tek sorun suni olarak yaratılan türban sorunumudur,Anayasanın onuncu maddesine rağmen, alevi leri asimile projesini hayata geçirilmiş ve uygulamasında sakınca görülmemiştir.Yane alevileri zorla baskıyla,katliamlar yaparak sünnüleştirme çabaları vardır Biz aleviler olarak bütün bu oyunları bozacağız ve bu baskılarada boyun eğmeyeceğiz.Alevi öğretisinde öncelik insandır.Bizim felsefemizde ayrımcılık,ırkçılık,bölücülük,yoktur ve olamazda kim olursan ol önce insansın

,
bu yazımı türban yasasının iptal edilişini hemen ardından azbuz huerernler web sayfamdan yayımlamıştım. şimdide sayın başbakanın.dindar dinine ve kinine sahip, davasına sahip çıkan bir gençlik istiyorum söylemlerinden sonra faecebook sayfamdan yayımlamı gereğini his ettim..bir ülkede eğer bir başbakan insanların neye inannıp neye inanmayacağına karar veriyorsa.. çağdaş insanların buna karşı duyarsız kalmaları doğru olmaz kanısındayım.tabiki her insanın bir inancı vardır. ama insanların neye inanıp inanmayacağına. ancak kendi iradeleriyle karar vermeleri gerekiyor. insalara zorla inanç veremesiniz. verdinizmi bunun adı demokrasi olmaz. bunun adı despotluk olur.sonuda ortaçağ karanlığına döner. bu da türkiyeyi karanlıklara doğru sürükleyip götürür,
..

Devamını Oku
Tarık Torun

Ateş şirkin bağrında kavururken âlemi
İbrahim’i sevdalar yüklenirken o demi
Azer bir hoş olmuş gel gör beni âdemi
Sen onu gördün mü Mezopotamya Anzelha?
Güneş inanca doğar sen ağlarken sabaha

Nemrudi düşünceler sarmış engin ovayı
..

Devamını Oku
Kazim Öztürk 2

İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar,
Hayaller umutları geleceğe taşır.
Hayalle mümkün, icatlar, yenilikler..
İstikballer evlilikler.
Ayağı sağlam bas, yıkılmasın hayaller...
İncele, araştır, aklını kullan,
Denir ki; “Dibi görünmedik kaptan su içmez”
..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

Sultan Gibiydim

Parasız, pulsuz dolaştım ben, ama imansız
dolaşmadım Berlin sokaklarında.
Fakirdim, fakat bir sultan gibiydim
inanç yoksullarının zengin yıkıklarında.

..

Devamını Oku
Orkun Işık

...biz demir olmasını da biliriz, çelik olmasını da...
şimdi çelikleşmek için Şuur'un suyuyla beslenip
zaman denen örste,
inanç denen çekiçle,
ve aşkın ateşiyle dövülmekteyiz ki;
demir gibi eğilmemek, bir cam gibi kırılmamak için! ..
..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

Hayvandan Farklı Olmazsan

Allah'a inanç ve kulluğundur,
seni insanlaştıracak olan.
Yükselemezsin insanlığa,
bitki ve hayvandan farklı olmazsan.

..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

Kapanmadan Bu Sayfa

Doğumla ak bir sayfa açılır dünyana,
ölümle de kapanır bu sayfa.
Yaratan'a inanç ve teslimle doldurulmalıdır,
kapanmadan bu sayfa.

..

Devamını Oku
Peyami Beyoğlu

Ayrılığa sonsuz bir inanç gibi bakın,
Zira sevmek diye bir şey yok.
Gelmeler hep gitmelere gebedir.
Ve ayrılıktan önce Aşk yoktur.
Şairlik ederim ki sizin en uzun sevileniniz henüz terk edildiğini bilmeyeninizdir.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

İzin verirseniz burada felsefi motivasyonuma girmek istiyorum. Benim görüşümce felsefe bilimler sentezi bilimsel düşünce olmak zorundadır. Yani bilimler bilimidir. Genel bilim yasalarından açılımla, bilimsel olmak zorundadır. Boş söz tartışması felsefe değildir. Boş söz tartışması imanın ve inancın işidir.

Erken dönem anlaması; inanç olan sanı kanılarla başlayıp, deneysel oldukça bilim ve felsefe olmuştur. İnanç; mana ve anlamalar oluşuyla zihin yetileri olmaktan öte; inancın fiile ve fiili açılımların deneysel olan yeni yeni gelişmelere dönüşemeyen her bir anlamaları, inanç oluşuyla kalmak zorundadır.

İman; totem dönemden ön ittifakı dönem içine geçen sosyal yapıların akdidir. İman ilk kez ön ittifaklı gruplar arası sosyal yapıların kült merkezinde ön ittifak içine (söz ile) okudukları bildirgeleriydi. Bu tür manifesto ya da deklarasyonlar ön ittifak içi grup yapılarının ön ittifaklı ilahi yapıya olan sadakat ya da bağlılık dediğimiz yeminleşmelerini içeren antlardı (ahitlerdi) .

Sosyal sözleşmenin kişiler nazarındaki manası; kişilerin o ittifaka bağlılık ve sadakatleri olmakla imanlarıydı. İnanç kişilerin çevrelerini ve çevrelerinde olup bitenleri çevresel yansımalardan etkilenişi ile bu etkilenmelerini gelişi güzel dile getiren mana anlamalarıydı. Pekiyi de iman niye vardı?
..

Devamını Oku
Mustafa Çelebi Çetinkaya

Sorumlu Sorumsuz
Duygulu Duygusuz
Onurlu Onursuz
Umutlu Umutsuz

Hangisindensiniz siz seçin. Sizi lu mu yoksa suz mu ifade ediyor. Kelimenin sonunda sadece bir heceyi değiştiren oysa insan hayatında birbirinden çok farklı anlam ve manalara bürünen siz hangisisiniz?
Ortak toplum bilinci, inanç, töre ve ananelerimizin yönlendirdiği hayat içinde siz nasıl bir yere sahipsiniz. Yada sizi hangi yerde görüyor tanıyanlarınız. Bunun için neler yapıyorsunuz, neler yaptınız, neler yapmalısınız? Bir soru yığını yaşam?
..

Devamını Oku