sanki çok uzun
bir asırdan sonra
çok uzak diyarlardan
bir ses geldi bugün.
gelmese iyiydi;
kulağında uğuldayan,
âmâ bir dervişin çaldığı
ney sesi gibi bir rüzgâr.
nefesin yok,kalbin yok atan.
hatırladın son yaşını
yaprak hışırtısı eşliğinde çalınan
rüzgârın sayamadığım
bilmem, bu kaçıncı senfonisi.
ay ışığı pusu kurmuş
gözetliyor pencereden.
şevkini yitirmiş bir gecenin
ben sokakta yürüyorum,
yürüdüğüm yollar,
süzülüyor yalnızlığa.
insanlar var ya da
etrafta geziniyor,
var olduğunu sananlar.
yalnızız!
uçsun diye yuvadan atılan
kuşun kanadı gibi yalnız.
birlikte düşen
yağmur damlaları;
fırtınadaki kuru yaprak
kalabalıkların geceleri,
yalnızların gündüzüdür;
o vakitte gelir
kalbine hüzünleri.
dokunabilirsen eğer ruhuna;
sen de yaşadın
ben de yaşadım,
bu hayatı.
benim üç günüm
üç yüz senede bitti;
senin otuz yılın
yine yalnız başınaydım
sokaklarda.
korkularımdan kaçıyordum,
yalnız kalarak.
bu kahpe dünyadan
kaçıyordum belki
havada amansız ayrılığın
zemheri ayazı,
gözünden akan damlalardan
istanbul yansıyor.
biçare ve kederli
"ve hiç kimse hak etmedi ölümü; bir bebeğe kıyıp da kendini haklı bulanlar gibi!"(Myanmar Katliamına…)
‘Dur yapma!’ dedi bir çocuk.
dinlemedi kimse, duymadılar sesini.
zehre bulanmış namert bir bıçak,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!