Bir ranzanın gıcırtısında değil,
taş duvarın nabzında tutuyorum zamanı.
Her saniye,
bir mermi ucu gibi göğsümde dönüyor.
Kâğıt yok.
Kalem yok.
Ama her nefesim
bir mektup gibi düşüyor toprağa.
Birinin okuması için değil…
unutulmaması için.
Adını anmıyoruz.
Çünkü burada
bir adı çok tekrar edersen,
onun yokluğunu sayıklamış olursun.
Biz sayıklamıyoruz Haydar.
Biz kazıyoruz duvara.
Her harf,
bir kurşun kadar sessiz,
bir hançer kadar sabırlı.
Gözümün feri
bir cümle çalıyor ranzadan:
“Umudumuzu sigara izmariti gibi ezemezsiniz.”
Gülerim içimden,
çünkü gülmek burada
bir devrimci eylemdir.
Üç volta önce
bir arkadaş sustu sonsuza.
O sustu,
biz susmamak için
içimize yaktık sesini.
Zulaya yazıyoruz
ateşi.
Gizli değil artık bu yazı—yalın.
Açık değil—çırılçıplak.
Her harfi
bir kelepçeye çentik,
her dizesi
bir gardiyanın yüzüne tükürük.
Ve sen…
dışarıda bir yerdesin şimdi.
Belki bir meydanın kenarında,
belki bir şiirin ortasında.
Duymuyorsun bizi.
Ama biz buradayız.
Hiç çıkmadık o cezaevinden.
Çünkü çıktığımız an,
şiirlerinizde yaşamaya başladık.
Haydar Güner
Kayıt Tarihi : 17.8.2025 17:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Eski bir kitapçıda, ikinci el bir romanın arasından düşen bir kâğıt parçasıydı. Sararmış, köşeleri yırtılmış. Üzerinde düzgün harfler yoktu, ama karalanmış birkaç cümle seçilebiliyordu: “Her nefesim bir mektup. Okuma diye değil, unutma diye.” Kitapçı, kâğıdı bulduğunda anlam veremedi. Ama o kâğıt çoktan yolunu bulmuştu: bir ranzanın demirinden dışarı sızıp, yıllar sonra bir rafta bekleyen bu romana saklanmıştı. O gün dükkâna giren genç bir kadın, kitabı satın aldı. Akşam eve gidip açtığında kâğıt yere düştü. Okudu, sustu. Ve farkında olmadan, o an bir mahkûmun nefesi yeniden dolaşıma girmiş oldu.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!