Zühre Şiiri - Murat Kürşat Ertekin

Murat Kürşat Ertekin
39

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Zühre

(Zühre’nin şahsında tüm dönmesi istenen, beklenen, velhasıl bitmeyenlere)

Sana “her anım” diyesim var, akşamım, gecem, seherim, sabahım…
Sultan-ı Zühre’m, satırlarda seni senden dahi saklayacağım.
Düşlerim ele geçerse diye, adını ulu orta anmayacağım.
Sırnamemde seni, Zühre diye mahlaslandıracağım.
Sen Gizem anla, Asiye anla, Müjgan anla, Zeynep anla, Elif anla…
Ben Zühre’ye adayayım; sen adayanı yaralı, adananı bir başka kaşı gözü karalı anla.
Ben Zühre’m yazayım; sen gazeli duy, acımı hisset ama üzerine alınma.

Ne yalan söyleyeyim, bu gize sebep biraz da utangaçlığım, mahcupluğum.
Fakat edep neye yarar? Doğuştan bir yetimin, taze öksüzlüğünün gamzesinde suskunluğum.
Bu yüzden yok, “gitme, kal” demeye yüzüm; diyebilsem de gitmeyeceğinden umudum…
Kalan pervasızlığımla sunabileceğim tek mevhibem, bu dizelere işlediğim Lâl-i rûhum.
Sen, elimdekini Tengriken kuşu anla, Kevser’in incisi anla, Hûma’nın nigâhı anla…
Ben Zühre’me bahşedeyim; sen bahşedeni çaresiz, bahşedileni arşın arşın kırgın anla.
Ben Zühre’m diyeyim; sen bir güzel düşle, güzel anla ama kastımda kendini arama.

Düşününce seni ilk görüşümü, ilk gelişini, ilk cüretimi… Elini avucuma ilk verişini…
Hissediyordum hep sanki, tanışıklığımızın çok eskilere tarihlendiğini.
Neredeyse Kalu Bela kadar kadim olmalı bu meftunluğun menşei.
Bezm-i elest terkibinin tam ortasında atmış olmalısın ruhuma kemendini.
Sen, sevdayı Ferhat’la Şirin anla, Arzu ile Kamber anla, Bay Bura’yla Bağnu anla…
Ben Zühre’mi haykırayım; sen arayanı Mecnun, arananı Leyla anla.
Ben Zühre ile beni anlatayım; sen Adem’le Havva anla, Cennet’i işit, dua anla…

Yine de ben bir faniyim; zamanı yok, mekânı tayy edemem ve bilemem her şeyi.
Görebilene görünen başındaki o zarif taç, hangi Cennet ehlinin el işçiliğiydi?
O tacı alnına yerleştiren hangi melek, hangi ara hibe etmişti çehrendeki nuraniliği?
Hangi serseri yıldız, hangi fecirde dokumuştu, yakışına doyamadığım o fevra gözlerini?
Sen, bendeki koru ay parçası anla, ilahi huzur anla, bile isteye yanıp kavrulmak anla…
Ben göğe Zühre’yi nakşedeyim; sen nakkaşı meczup, nakşedileni talihsiz mâşuk anla.
Ben Zühre’mi öveyim; sen siyah bir kuğunun zarafetini anımsa ama kıskanma.

Zühre’m, hâlâ gerçek adını zikredecek cesarete sahip değilim.
Işıl ışıl parlayanım, göz kamaştıranım, Çoban Yıldızım, ey sevgilim!
Her kıpırdayışında, rahvan koşan kısrakları gıpta ile inciten dudaklarına hasretim.
Bırak ne olur, kendi halinde dalgalansın saçların; ben, onları öyle sevdim.
Temmuz sıcağında bile buz keserdi ya ellerin; yine teninde soğumayı beklerim.
Velhasıl Zühre deyince düş diyarlarımı anla ama düş kalma, kaf anla, sin anla, mim anla.
Ben nasibimi Allah’tan isteyeyim; “amin” de, nihayet dileğimin sen olduğunu da anla.
Ben Zühre’m diyeyim; sen Zühre’yi artık bil! Sırrı bul! Özledim işit; hasretle cevapla.

14 Nisan 2025

Murat Kürşat Ertekin
Kayıt Tarihi : 29.4.2025 05:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!